20 Aralık 2011 Salı

Röportaj: Elif Çağlar

Keyfine doyamadığımız bir söyleşi...



Elif Çağlar'ın yeteneğine, pozitif enerjisine ve samimiyetine hayranız. Keza albümü "m-u-s-i-c"i de epey sevdik, epey dinledik. Kendisi de bizi kırmadı ve geçtiğimiz hafta sonu ofisinde ağırladı. Projelerinden, konserlerin gidişatından ve daha pek çok şeyden bahsettik. Kahvelerimizi yudumlarken inanın zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık ve Elif Çağlar'ın sohbetine bayıldık.

Elif Çağlar'a bir kez daha teşekkürler!

Keyifli okumalar, buyurunuz:

Aybike: Öğrencilik hayatından başlayalım. Ergenlik yıllarında ya da üniversiteye geçiş döneminde insanlarda caz algısı olmaz pek; genel olarak daha sert müzikler dinlenir. O zamanlar seni motive eden ya da yol gösteren birileri oldu mu?

Elif Çağlar: Yol gösteren birileri olmadı aslında. Şöyle ki; rock’tan tutun da hiphop’a kadar bir sürü janrı aynı anda dinliyordum -ki albümümden de belli oluyordur. 11 yaşındayken, babam içinde Ella, Louise, Peggy, Sinatra olan karışık bir cd getirmişti. Hayatımda ilk defa Ella Fitzgerald’ın sesini duydum ve “dünyanın en güzel sesi olmalı bu” diye geçirdim içimden. Daha sonra o albümdeki tüm vokalleri ezberledim ve kendi kendime caz söylemeye başladım. Ortaokul ve lisedeyken de okul orkestralarında rock, R&B, soul parçalarını caz standartlarında söylerdim. Üniversite dönemine geldiğimde ise bir seçim yapmam gerekti; müzik okuyacağım kesindi ama klasik müzik okumak istemediğim için gönlüm pek konservatuardan yana değildi. O sırada Bilgi’deki bölümü duydum ve hayalini kurduğum bölüm bu dedim. O yüzden doğal bir şekilde gitti her şey.

Aybike: Çünkü o yaşta genel olarak caz algısı olmadığından böyle bir kararı almış olmak da zor.

Gamze: Diğer türlere göre dinlemesi de anlaşılması da zor, daha sofistike bir müzik türü caz.

Elif: Evet o yüzden belki şöyle bir şey önerebilirim; caza başlarken vokal dinleyerek başlamak hafif bir geçiş olabilir. Ben de o yaşlarda daha çok Nina Simone’lar, Ella Fitzgerald’lar dinlerdim. Charlie Parker’lara geçişim çok sonra oldu. Üniversitede caz ve cazın türevlerini öğrenince enstrümental türlere ilgi duymaya başladım. O yüzden vokal cazı dinlemesi hem kolay hem de çok keyifli en başlarda.  Mesela Tony Benett ve Lady Gaga ya da Amy Winehouse düetlerini dinleyen bir sürü genç var. Bu elbette güzel bir şey. Zira insanın cazla alakası olmasa bile sırf Lady Gaga’yı sevdiği için dinliyor ve caz standardında söylenmiş bir parçayı sevebiliyor. İnsanlarda kulak dolgunluğu yaratıyor bir yerde.

Aybike: Cazın da kapısı bir noktada daha çok insana açılmış oluyor… Bir de, okul bittikten sonra New York dönemi başlamış hayatında?

Elif: O caz virüsü bir kez içinize işleyince tabii insan okul bittikten sonra şimdi ne yapacağım diye düşünüyor; “Ben bunu okudum ama Türkiye’de bununla ilgili ne yapabilirim?” diyor. O zamanlar caz kulubü olarak bir tek Nardis vardı. O yüzden bir sene burada durdum, dersler verdim, ne yapabilirim diye bakındım ve bir çözüm bulamadım. Bir yandan da New York benim çocukluk hayalimdi, kesinlikle oraya gidip caz yapmak istiyordum. Sonunda da oraya gitme gibi bir karar aldım.

Gamze: New York’ta ne kadar kaldın?

Elif: 3 sene… 2 sene master yaptım, daha sonra 1 yıl çalışma izni veriyorlar, onu kullandım.

Gamze: Peki aklında master bittikten sonra orada kalıp yerleşme gibi bir fikir var mıydı yoksa döneceğini biliyor muydun?

Elif: Şöyle oldu aslında; ben Türkiye’ye yaz tatillerinde hep gidip geliyordum ve buraya geldiğim son yaz öğrenci vizemi sanatçı vizesine çevirmek için hazırlıklar yaptım, dosyamı hazırladım. Niyetim buraya gelip ailemi ziyaret etmek sonra da dönüp New York’ta kalmak için çalışmalara başlamaktı. Ancak burada ailemin beni ne kadar özlediğini gördüm, aynı zamanda çeşitli sağlık sorunları oldu vs. kısacası aslında tamamen duygusal sebeplerden dolayı gitmeyi hep erteledim ve bir gün farkettim ki aslında Türkiye’ye yerleşmişim.

Gamze: O da doğal bir şekilde gelişti yani senin için… Ama zaten o zamanki İstanbul’la bugünkü İstanbul da çok farklı.

Elif: Evet bir yerde istemeden oldu denebilir ama şimdi dönüp baktığımda iyi ki öyle olmuş iyi ki o yönde  gelişmiş her şey diyorum. O zaman biraz üzülmüştüm ama şu an çok mutluyum. Aynen senin de dediğin gibi o zamanki İstanbul’la bu zamanki İstanbul farklıydı. Ben oradan buraya gelmeden önce çok güzel gelişmeler oluyordu. Nublu’da çıkıp konser verdik, İlhan Erşahin: “Gel sen her Pazar burada projeni sun.” dedi. Bir plak şirketi sahibi arkadaşım teklifte bulundu albüm için ve ben havalara uçuyordum 3 sene çabaladıktan sonra işler düzene giriyor New York’a yerleşiyorum diye. Sonra buraya gelince “Eyvah! Ne olacak şimdi?” diye düşünmüştüm. Keza yapacak pek bir şey yoktu; tek bir kulüp vardı.



Aybike: Haklısın, New York cazın merkezi…Kendini daha rahat ifade edebilirsin ve müziğini daha kolay icra edebilirsin. Ancak bu coğrafya en nihayetinde caza daha yabancı.

Elif: O da çok doğal tabii ki ayıplanacak da bir şey yok aslında. Sadece caza değil tüm iyi icra edilmiş müzik türlerine de bu popüler endüstrinin dayatmaları yüzünden bir uzaklaşma söz konusu. Medya o kadar önümüze bu tip işler çıkartıyor ki bırakın cazı kaliteli pop bile yer bulamıyor kendine. Şimdi daha umutlu bakıyorum, internet sayesinde insanlar her önüne geleni dinleyip “Evet, tamam bu yeter bana.” demiyor, araştırıyor, dünyadaki trend’leri takip edebiliyor.

Aybike: İnternetin son 5 yıl içinde bu minvalde dinleyicilere inanılmaz bir etkisi oldu. Biz lisedeyken var olan şeylerle bugünkü şeyler arasında bile uçurum var.

Elif: Ben lisedeyken internet bile yoktu mesela inanamıyorum kendimi çok yaşlı hissediyorum! (gülüyoruz)

Aybike: Seneden seneye bile inanılmaz değişimler oluyor. İstanbul’u bu anlamda nasıl değerlendiriyorsun? 10 yıl önce New York’a giderken geride bıraktığın İstanbul'la bugünün İstanbul’u arasında gördüğün farklılıklar neler? Caz müzisyenleri açısından değerlendirdiğinde bu şehri nasıl yorumluyorsun?

Elif: Hala gidilecek çok yol var ama 10 yıl öncesiyle karşılaştırırsak gelişmeleri umut verici buluyorum. Ben gittiğimde sadece birkaç vokalist vardı caz söyleyen, mekan olarak bir tek Nardis vardı bir de Eylül Bar’da arada caz geceleri oluyordu. Bunlar dışında da hatırlamıyorum hatta. Şimdi en azından 60m2, Nardis, Alt, İstanbul Jazz Center gibi yerler var caz müziği sunabileceğin. Yine az tabii ki. Ancak bir tane de değil.

Gamze: Mekanların niteliklerini New York’takilerle karşılaştığında neler düşünüyorsun? Mesela katılımcı sayısı sence tatmin edici mi?

Elif: Ben New York’ta yaşarken de illa ki tatillerimde Türkiye’de bir konser denk getirirdim. Şöyle diyeyim bundan 10 yıl once Nardis’te 3-4 masa dolu olurdu. O 3 masanın da zaten 2 tanesi öylesine gelmiş olurdu ve sadece bakarlardı; müziği dinlemezlerdi bile. Şu an çok şükür öyle değil, geçen haftalarda Nardis’te bir konserimiz oldu mesela; kapıda sıra olmuş, içerisi full ve ayakta herkes. İnsanlar ilgiyle, dikkatle izliyordu ve bu bence çok büyük bir gelişme. Bunları görünce daha iyimser olabiliyorum.


Aybike: En azından zihinlere yer eden cazın soğuk ve uzak olduğu algısı biraz kırıldı. Mesela, IKSV’nin Genç Ozanlar diye bir etkinliği oluyor, Emiliana Torrini geliyor. Bu sayede, bir noktada dahil olabiliyorsun ve içine girmeye başlıyorsun.

Elif: Evet kesinlikle bu imkanlar çok güzel, çok acayip şeyler. Aynı zamanda klasik caz yapmayan, cazı başka türlerle birleştiren gruplar da çok popülerleşti ve onlar sık sık Türkiye’ye konser için de geliyorlar, bunların takipçileri oluşmaya başladı. Algı kırılıyor artık, cazla hiç alakası olmayan bir arkadaşımı falanca yerde caz konserinde görüyorum ve bana; “Normalde çok caz dinlemiyorum ama bu grubu seviyorum.” diyor mesela, çok güzel şeyler bunlar.

Gamze: Bir de bence festival ruhunu seviyoruz biz. O sanatçılar teker teker gelse katılım o kadar yüksek olmayabilir belki ama festival olduğu zaman seyirci de daha bir hevesli oluyor o ortamı yaşamak için.

Elif: Evet ben hatırlıyorum da üniversitede okurken Temmuz ayı gelsin de her gece konser olsun diye sevinirdim. Gerçi şimdi de yine öyle sadece caz festivalleri değil Freshtival, One Love gibi festivalleri de severek takip ederim. Oralarda hiç duymadığı grupları dinleme fırsatı bulabiliyor insan.

Aybike: Bir de artık daha çok internetten indirdiğimiz için albümlerin hardcopy satışları da oldukça azaldı ve müzisyenler de maddi olarak geçinebilmek için daha çok konser vermeye yöneldi. Durum böyle olunca da artık İsveç’te bağımsız müzik yapan çok alakasız bir grup bile buraya gelip konser verebiliyor.

Gamze: Hatta raflarda albümlerini bile görmediğimiz grupların konserlerine gidebiliyoruz artık -ki bence bu hem müzisyen hem dinleyici açısından güzel bir şey.

Elif: Ben zaten o konularda rahatım. Bu olayların dijitalleşmesinden ve albüm satışlarının düşmesinden şikayetçi olan da bir sürü müzisyen var. Tabii ki daha çok konser vermek durumunda kalıyorlar maddi açıdan geçinebilmek için. Bu durum bazılarının hoşuna gitmeyebiliyor. Bence ileride bu mevzuu daha da alıp başını gidecek ve daha güzel yerlere gelecek.

Gamze: Önemli olan her zaman talep olması ve o talebin karşılanabilmesi zaten.

Elif: Evet birilerinin iyi şeyler üretmesi, onu sunabilmesi ve dinleyicinin de ona en hızlı şekilde ulaşabilmesi çok önemli.

Aybike: Sanatçı-dinleyici etkileşimi demişken; son konserlerin nasıldı? En son Kasım’da Salon’da bir konserin oldu. Albümünün üzerinden bir yıl geçmişken, aldığın tepkilerden memnun musun?

Elif: O konser çok güzel geçti. Bir yıldan beri de o kadar güzel tepkiler alıyorum ki çok yoğun duygular içinde olduğum günler oluyor, şükran duyuyorum. Albüm çıktığından beri hiçbir konserim boş geçmedi diyebilirim ve izleyici hep enerji doluydu, şarkılara eşlik ediyordu. Az önce anlattığım background’dan gelen biri için bu anlattıklarım çok anlamlı şeyler ve şimdi bile tüylerim ürperdi diyebilirim.


Aybike: Zaten o enerjin kesinlikle yansıyor. Blog’unda da kendini çok güzel, çok içten ifade ediyorsun.

Elif: İçimden hep teşekkür etmek geliyor aslında, böyle “kurban olayım size ben” falan demek istiyorum ama diyemiyorum tabii ki (gülüyoruz), bazen aynı şeyleri tekrarladığım oluyor. Acaba çok mu sıkıcı oluyorum dediğim de oluyor ama sonra da “anlayan anlıyordur” diyorum.

Aybike: Sonuçta dinleyicinin de yaydığı bir enerji var ve sahneden onu hissedip geri yansıtmak ve karşılıklı bir bağ oluşturmak o kadar güzel ki. Kırgınlıklarından da bahsediyorsun blog’unda, bazen de tepkilerini dile getiriyorsun.

Gamze: Evet kırgınlığını bile dile getirirken başkasına taş atma gibi bir amacının olmadığı çok net anlaşılıyor.

Elif: Öyle yürümüyor zaten işler, o şekilde ancak birbirini aşağı çekiyorsun. Genel olarak hayata bakışımda da biraz mizahi taraf vardır zaten. Olaylara komik ya da iyi taraflarından bakmaya çalışırım, o yansıyor sanırım.

Aybike: Az önce cazın daha fazla kitleye yayılabilmesi için funk, soul, R&B gibi türlerle birleştiğinden bahsettik. Bu yaklaşım senin albümünde de görülüyor. Bu senin bilinçli yaptığın bir şey miydi, Türkiye’de böyle yapsam daha iyi olur diye mi düşündün?

Elif: Diğer tarzları da çok sevdiğimden kaynaklanan bir durum o. Evet caz dinliyorum, eğitimini aldım, hayatımı onun üstüne kurdum ama herhangi bir müzisyenin iyi yapılmış başka müzik tarzlarına kulak tıkamasına da anlam veremiyorum. Hiçbir zaman elitist bir cazcı olmadım zaten. O şekilde düşünmediğim için de diğer iyi müzikleri de hemen benimseyip sevebildim, o da şarkılara yansımış zaten.

Gamze: Peki, senin üzerine çok yoğunlaştığın bir tarz var mı yoksa albümündeki gibi eklektik mi takılmayı düşünüyorsun?

Elif: Büyük ihtimalle tek tarza takılıp kalamayacağım için hep böyle olur. Hatta başka projeler de yapmak istiyorum. Şu an mixing ve mastering aşamasına gelmiş, elektronik bazlı içinde vokal olmayan bir projem var. Dans müziğinden ziyade idm diyebileceğimiz daha soyut bir müzik. Ancak önceliğim akustik formatta olacak ikinci albümüm.

Aybike: Çeşitli janrlardan beslendiğini belirtmişken; bağımsız sahneden beğendiğin, takip ettiğin isimler var mı?

Elif: Çok severek dinlediğim ve takip ettiğim arkadaşım Ceylan Ertem var. Çok başka bir enerjisi ve duruşu var. Gözyaşı Çetesi’ni beğeniyorum hatta onların da albüm çalışması var. Bağımsız sahneden aklıma gelen isimler bunlar.

Aybike: 2011’in sonuna gelmişken sormak adettendir; bu yıl takılıp kaldığın, sürekli döndürdüğün en iyi albümlerden bahseder misin?

Elif: Albüm olarak pek çok güzel albüm dinledim, düşünmem gerekiyor bu soruyu aslında. Keza Türkiye’de bir sürü güzel albümü çıktı ve isterim ki herkes gönül rahatlığıyla o albümleri dinlesin. Yabancılardan örnek vermem gerekirse; Robert Glasper, Gretchen Parlato, Jason Moran gibi Amerika’da hem geleneğe bağlı hem de hiphop, soul hatta elektroniği de kullanarak caz yapan sanatçıları dinliyorum şu sıralar aslında.

Gamze: Albümünün üzerinden 1 yıl geçti. Şimdilerde neler yapıyorsun?

Elif: İkinci albümü yazıyorum hatta 4-5 şarkısı bitti. Eski arşivlere bakıyorum çok beste var; tabii okuduğum bölüm de kompozisyon olduğu için. Ancak içimden yeni bir şeyler yapmak geliyor. Arşivdekileri belki başka projelerde kullanırım diye düşünüyorum. O nedenle inat ettim yeni bir şeyler yazıyorum ve güzel, keyifli gidiyor bu süreç. Anlaşılan karmakarışık bir albüm olacak ve bu albüm şu anki gidişatı yorumlarsam biraz daha hüzünlü olacağa benziyor.

Aybike: Son olarak; Türkiye’de caz müzikle ilgilenen insanların kolektif boyutta yapmak istediği, bu janrı bir adım öteye taşıyacak, geliştirecek herhangi bir fikri var mı? Sanıyorum Bilgi Üniversitesi’nde, senin mezun olduğun bölüm de yok artık?

Elif: Evet, maalesef şu an benim mezun olduğum bölüm yok. Bunu soranlara da söylüyorum veya tartışma ortamlarında da dile getiriyorum; İstanbul’un artık bir caz şehri olduğu söyleniyor fakat katılmıyorum. Birkaç tane caz okulun 20 tane caz barın olduktan sonra bu konuyu konuşabiliriz –ki öyle bir durum da yok ortada. Açıkçası varolan bir oluşuma destek vermeye ve şu albüm koşuşturmaları bittikten sonra organize olmaya, bir şeyler yapmaya hazırım. Bir şekilde bu işin eğitiminin verildiği bir yerin olması gerekiyor. Bütün caz müzisyenlerinin de bu konuyu düşünmesi ve varolan şeyleri de desteklemesi gerekiyor.



Share This
Subscribe Here

0 yorum:

 
Avaz Avaz Dergisi

izliyorlardı

Avaz Avaz Copyright © 2011 BeMagazine Blogger Template is Designed by Blogger Template
In Collaboration with fifa