Mono üzerine muhabbet ettik
Mono Festival bilinenden farklı olunca bu seferki Oradaydık yazısı da diğerlerinden farklı olsun istedik. Düşüncelerimizden oluşan söyleşinin sizlere cumartesi gecesinin en güzel anlarını hatırlatması dileğiyle paylaşıyoruz. Keyifli okumalar!
Buse: Ahmet, nasılsın?
Ahmet: Hala yorgunum ki bu yorgunluk daha
bir iki gün geçmeyecek gibi gözüküyor.
Buse: Ee kolay değil! O sahne senin bu
sahne benim koşturduk. Bir de sen sabahtan gitmiştin festivale.
Ahmet: Evet, sabahtan gittim ama denize
girmek o kadar aklımızda değildi ki gittiğimizde yanımıza terlik bile
almadığımızı fark ettik. Ama onun yerine Luckymono ile vakit geçirdik. Bir de
sahile karşı konser vakitlerine kadar uyumanın keyfi başkaydı.
Buse: Luckymono demişken, Safa'nın bütün
sene Babylon konserlerine bilet kazanması... Gözyaşları içinde bir kez daha tebrik
ediyorum kendisini. Daha ne güzel ödüller vardı. Bilseydim ve sabahtan gelseydim
keşke. Bir de o rengarenk boyalı olan insanlar çok eğlenceli görünüyordu, pembe,
pembe...
Ahmet: Evet, Color Power gerçekten güzel
gözüktü sahilden, tabii üzerinden boyaları çıkarmaya çalışan insanları izlemek de eğlenceliydi. Bir de SCAD vardı, yüksek bir yerden seni aşağı atıyorlardı gerekli güvenlik önlemlerini alarak. Ancak o kadar korkutucu gözüküyordu ki denemeye cesaret edemedim.
Buse: Ana sahnenin hemen oradaydı
sanırım. Nedense etkinliklere dikkat etmediğimi farkettim. Geç gelince benim
için önemli olan ister istemez konserler oldu. Daha çok katılabilmeyi isterdim.
Ahmet: Saat 5'i vurup ana sahnede isimler
çıkmaya başlayınca bizim de gözlerimiz etkinlik görmez oldu.
Buse: Onun farkındayım; dj
performanslarının yanından şöyle bir geçebildik. Arada bir kaç dj'e denk
gelebildim o da festivali gezerken kısmet oldu. Şimdi hatırladım hakkını
yemeyeyim. Dubstep- Electronica sahnesinde Re- Spectralize'ı dinledik biraz.
Beach Bums'da da Yesh! Me Lady ve Club Bangkok performanslarını izledik. Hepsi de birbirinden güzeldi.
Ahmet: Erken saatte Beach Bums'taki Radyo
Babylon, Shangri-La Soundsystem, Ras Memo & Selekta Firuzaga, Dancing Birds
Feel the Beat gibi performansları sahile karşı uzanırken dinledim ben de.
Buse: Atmosfer nasıldı peki sabah ve öğlen
saatlerinde?
Ahmet: Çok dans eden yoktu bu performanslarda. Daha çok denize girmek, yemek yemek, aktivitelere katılmak gibi şeylerin fon müziği oldular. Atmosfer olarak da sabah ve öğle saatlerinde kumsal ve deniz, festivale ağır basıyordu.
Buse: Mono Festival'in de en güzel farkı buydu, kaçırdığıma yeniden üzülüyorum.
Ancak şöyle ki sabahtan bir de deniz sefası ve plaj dansı yapsaydım, özellikle
ana sahnedeki konserlerde o kadar enerjik olmam imkansızdı. Gece 3'e kadar
ayakta durmak büyük başarıydı. Bunda sahnedeki grupların güzelliği de büyük rol oynuyor tabii ki. Gogol Bordello'yu neredeyse hiç dinlememiş
olmama rağmen en çok eğlendiğim sahne performanslarından biri kendileri ait.
Ahmet: Daha çok insan tarafından bilinen Pala Tute ve Start Wearing Purple'ın peş peşe çalınmasıyla Gogol Bordello'nun
performansı unutulmayanların arasına girdi. Asıl Mono Festival'e gitme amacım Metric performansı belki kusursuz değildi fakat benim için özel bir yeri vardı. Metric'e atlamadan istersen Gogol Bordello'dan önce çıkan isimler hakkında
da bir şeyler söyleyelim.
Buse: Aynen bak, ben de onu diyecektim.
Arada ben bir de sizi bırakıp Com Truise'a kaçtım. Canlı formatta Cathode Girls dinlemek
inanılmazdı, söylemeden geçemeyeceğim.
Ahmet: The Ringo Jets'in performansı
güzel ve eğlenceliydi fakat saat 5'te güneş hala içimizi fazla ısıtmaya devam
ettiği için gölgede, küçük bir çim alanda takip etmeyi daha uygun bulduk. Rashit
ise yemek yeme molası kurbanı oldu
Buse: Rashit'e sizi ararken denk geldim.
İyi ki de ana sahneye yönelmişim. Özlem giderdim kendileriyle adeta. Sonrasında
zaten sizi bulmamla Paradiso sahnesinin yanında var olmam bir oldu. Paradiso'da
da tüm gün harika şarkılar çalmadı mı? Gece bile ayrı keyifliydi orası. Ama ben
açıkçası Dinamo Hexagon'a pek vakıf olamadım. Olduğumuz yerden bir hayli uzaktı
ve hemen ortasında olduğumuz Paradiso ve Beach Bums oldukça eğlendiriyordu.
Öyleyse haydi ana sahneye dönelim.
Ahmet: Ana sahnede Gogol Bordello'dan
sonra güzeller güzeli Oh Land vardı. Dün gördüm ki Oh Land'i Türkiye'de seven
bir çok isim varmış. Ama Nanna'nın acilen daha iyi dans nasıl ediliri öğrenmesi
lazım görsel performansını artırabilmesi için.
Buse: Nanna'dır ne yapsa yeridir demeyeceğim ama yine de çok samimiydi sahnede. İşin çok profesyonel olması onun bu sevimli samimiyetini öldürebilir diye düşünüyorum. Ayrıca Wodoo Hodoo şarkısında sahneye kelebek uçurana kadar kostümüne bir anlam verememiştim, sonrasında daha bir kelebeğe benzetebildim. Bir de şarkıyı bir ara kendisine söyletmedik eşlik edeceğiz diye. Adeta duygulandı ya, o zaman daha çok sevdim kendisini.
Buse: Nanna'dır ne yapsa yeridir demeyeceğim ama yine de çok samimiydi sahnede. İşin çok profesyonel olması onun bu sevimli samimiyetini öldürebilir diye düşünüyorum. Ayrıca Wodoo Hodoo şarkısında sahneye kelebek uçurana kadar kostümüne bir anlam verememiştim, sonrasında daha bir kelebeğe benzetebildim. Bir de şarkıyı bir ara kendisine söyletmedik eşlik edeceğiz diye. Adeta duygulandı ya, o zaman daha çok sevdim kendisini.
Ahmet: Belki dediğin gibi o samimiyeti
çok bozmak hoş olmayabilir çünkü adeta akşam anne ve babasına gösteri yapan
küçük kız gibi hissettiriyordu bize.
Buse: Ama çılgınlar gibi alkışları kaptı
bizlerden. Yine gelsin! Hemen hemen bütün şarkılarını da söyledi. Özetle, Oh
Land'ın yeri artık daha ayrı diyorum ve seni heyecanla beklediğin Metric ile
baş başa bırakıyorum.
Ahmet: Metric geliyor dedikleri zaman
başlamıştı heyecanım, konserden bir saat öncesine geldiğimiz zaman adeta 13
yaşında bir çocuktum heyecanımdan. Gogol Bordello ve Oh Land konserleri
sırasında her boşlukla beraber önce geçtiğimiz için Metric sırasında en önde
dinliyor oluşum zaten büyük şanstı. Sonrasında son albüm ağırlıklı bir
performans izledik. Artificial Nocturne ile başlayan büyülü yolculuk son
albümün ilk üç şarkısı peşpeşe çalınarak şahsım adıma konuşuyorum beni çok
başka yerlere götürmüştü. Emily Haines'in bize dönüp bir şeyler dememesi bile
bana güzel geliyordu o gece. Eski albümlerinden Gold Guns Girls, Stadium Love,
Dead Disco gibi parçalar da çaldılar ama yeni albümün sıcaklığı üstündeyken
yeni albümlerden çalınan parçalarda daha bir sahneyleydim. Bazıları için kötü
bir şey olsa da yeni albüm ağırlıklı bu konser, yeni albüm çıkarmış olan bir
gruptan da nasıl bir şarkı listesi bekledikleri merak ettiğim bir konu. Açık
alan olunca ses, çok konuşmak istediğim bir konu değil ama konser sonuna doğru
başlayan bas seslerin rahatsız ediciliği Metric'in sonları ve Metric'ten sonra çıkan
gruplar için sorun oldu.
Buse: Ses konusunda hem fikiriz sanırım, o yüzden sevgili Emily'nin karizmatik sahne duruşuna dönmek istiyorum. Şarkılarını her ne kadar takdirle dinlemesem de sahne performansları muhteşemdi. Grup elemanlarının selam vermeye bile üşenir tavırları Emily'nin sesi ve karizması karşısında kabul edilebilir cinstendi. Sadece bir şarkılarını bilmeme rağmen konserin nasıl geçtiğini anlamadım. Ancak Metric'in sahneden ayrılması ve The Horrors'ı sahnede görmem benim için daha önemli dakikalar içeriyordu. Olağan bütün enerjimle kendilerine eşlik etmeye çalıştım. Oh Land ve Metric'e nazaran daha cılız alkışlarla sahnede olmalarına rağmen her şarkı sonunda teşekkür etmekten vazgeçmediler. Eş zamanlı Dubstep- Electronica sahnesinde performans gösteren Jack Sparrow'u her ne kadar dinlemeyi istesem de Still Life'a kadar beklemeyi kendime bir borç bildim. Ama kabul edelim; koskoca bir alanımız vardı ve her şarkısında çılgın atmaktan kendimizi alamadık.
Buse: Ses konusunda hem fikiriz sanırım, o yüzden sevgili Emily'nin karizmatik sahne duruşuna dönmek istiyorum. Şarkılarını her ne kadar takdirle dinlemesem de sahne performansları muhteşemdi. Grup elemanlarının selam vermeye bile üşenir tavırları Emily'nin sesi ve karizması karşısında kabul edilebilir cinstendi. Sadece bir şarkılarını bilmeme rağmen konserin nasıl geçtiğini anlamadım. Ancak Metric'in sahneden ayrılması ve The Horrors'ı sahnede görmem benim için daha önemli dakikalar içeriyordu. Olağan bütün enerjimle kendilerine eşlik etmeye çalıştım. Oh Land ve Metric'e nazaran daha cılız alkışlarla sahnede olmalarına rağmen her şarkı sonunda teşekkür etmekten vazgeçmediler. Eş zamanlı Dubstep- Electronica sahnesinde performans gösteren Jack Sparrow'u her ne kadar dinlemeyi istesem de Still Life'a kadar beklemeyi kendime bir borç bildim. Ama kabul edelim; koskoca bir alanımız vardı ve her şarkısında çılgın atmaktan kendimizi alamadık.
Ahmet: Dediğin gibi Metric'ten sonra ana sahne kalabalığı bayağı azalmıştı. Sahnede The Horrors'un biz İngiliz'iz diye bağıran görünüşleri görüntü de
kalmamıştı bu İngilizliği şarkılarına da yansıtmıştı gerçekten, The Horrors.
Sonrasında alternatif sahnesinin önemli isimlerinden Battles'ı canlı canlı
izledik ama sanırsam saatlerin üçü göstermesi izleyenler sayısının çok çok
düşmesine neden oldu. Yine de klavyelerin ve davulun alışıla gelmiş duruş
şekillerinden farklı olması bile Battles'ın neden alternatif sahnenin öne çıkan
isimlerinden olduğunu açıklıyordu.
Ahmet: Dönüş çilesi gerçekten bütün
güzellikleri yok ediyordu az kalsın dediğin gibi. Pozitif'in acilen ''Festival
bitti, insanlar nasıl dönecekse dönsün.'' düşüncesinden çıkması gerekiyor. Sonuçta bir işin
sonunu güzel getiremezseniz, o iş yaptığınız bütün güzelliklerin üstüne çıkabilir .
Buse: İster
istemez katılıyorum. Neyse ki festival, işleyişinden sahnelerine,
organizasyondan düşüncesine kadar ihtiyacımız olan bir oluşumdu. Umuyoruz her
sene gerçekleşir ve üzerine daha çok konuşabiliriz.
Ahmet: Ben de umuyorum ki her geçen sene daha
iyiye gider ve güzel bir kumsal festivaline sahip oluruz.
*Fotoğraflar için Özge Akpınar'a teşekkür ederiz.
0 yorum:
Yorum Gönder