Trent Reznor, Nine Inch Nails'ın ömrünü tamamladığını geçtiğimiz yıl açıkladıktan sonra ''Wave Goodbye'' turunu tamamlamış ve hayatını epey tutkulu bir beraberlik yaşadığı Mariqueen Maandig'le birleştirmişti.
How To Destroy Angels'ın ilk kaydı, Trent Reznor'ın yaşamında NIN sonrası dönemin ilk meyvesi olma özelliğini taşıyor; pek tabii kişisel/modern Yoko'su eşliğinde.
Albüm, buradan da beraber takip ettiğimiz üzere websitesinin yayına sokulması ve nefes kesen bir The Space In Between videosuyla tanıtılmıştı.
Yeni nesil eğlence anlayışında, ürününü bedava sunan üreticinin asıl kazanca ulaşacağına dair teorilerin doğruluğu In Rainbows ve devamında NIN albümleri eşliğinde kanıtlandı; How To Destroy Angels kaydı da bu doğrudan şaşmayarak projenin websitesinden ücretsiz bir şekilde kullanıcılara sunuldu.
Peki kayıt neye benziyor? Kompozisyon-sahne performansı-PR ve NIN'i bir tarikat haline getiren tüm parametreleri başarıyla yöneten dehanın yeni yolculuğunun ilk adımı neye benziyor?
Albümün genel olarak, NIN son dönem işleri Year Zero ve The Slip'ten esintiler taşıdığını söylemek mümkün. Yine de kayıt, 6 parçadan oluşmasına ve toplamda 30 dakikalık bir uzunluğa sahip olmasına rağmen farklı yerlere gidebiliyor, farklı kaynaklardan beslenebiliyor. Kabaca, noise/funk/industrial rock/industrial pop/ambient anahtar kelimeleri kafalarda bir çerçeve çizmeye yeltenebilir ancak daha somut bir algı için daha derine inmek şart.
Albümde atmosfer, kompozisyon ve hissiyat olarak çok tutarlı, çok somut ve çok etkileyici parçalar mevcut. The Space In Between, bunlardan ilki. Trent Reznor'ın Fragile dönemindeki kompozisyon alışkanlıklarından epeyce beslenen parça; kalbinizi kıracak bir beat eşliğinde, atmosferi sağlamlaştıran synthlerin gayet başarılı bir nakarata dönüşmesiyle anlam kazanıyor.
The Drowning, mevzubahis sınıfa girebilen bir diğer parça. Synthlerin ve Reznor loop'larının vokali kelimenin gerçek anlamıyla(literally belki yardımcı olur) boğduğu parça, kurmaya gayret ettiği atmosferi sona yaklaştırırken kapalı/klostrofobi yaratabilecek bir odaya su doluşunu görselleştiriyor. Gayet objektif bir tavırla şarkının ha-ri-ka olduğunun altını çizmekte yarar var; masterpiece dediklerinden. Birkaç yıl önce Trent Reznor'ın, Year Zero'nun HBO ortaklığıyla dizi haline getirilmesi ihtimali hakkında digg.com'a verdiği söyleşi The Drowning'in göz önüne-zihne getirdikleriyle anlam kazanıyor.
The Believers, The Drowning'e yol veren ve yine mevzubahis sınıfa dahil olan bir diğer parça. Bu kez atmosferi kulağınıza doldurulan rüzgar sesi ve Mariqueen'in inanç üstüne mırıldanmaları perçinliyor. Armoniyi gürültüyle-çiğ sesle kaynaştırma hususunu ayraç haline getiren Reznor, The Believers'ta daha önce çok karşılaşmadığımız bir üslup kullanıyor ve adeta mevzuyu yeni bir seviyeye getiriyor.
Eğer albümü dinlerken, genel olarak tutarlılığın zaman zaman zayıfladığını ve parçaların tür/hissiyat ve benzeri nedenlerle birbirlerini tam olarak takip etmediklerini hissederseniz, -keza Trent Reznor işlerinde bir başka ayraç da bu tutarlılıktır- muhtemelen doğrudur. The Space In Between, The Drowning ve The Believers dışında kalan 3 parça daha serbest, tutarlı olma derdinden/atmosfer somutlaştırma ihtiyacından daha uzak.
Parasite, eğlence dünyasının yeni arzu odağı çiftin gerçekten rahatsızlık verici armonilerle ve belki de Trent Reznor diskografisindeki en hırçın, en kirli gitar tonuyla taçlandırdığı ve bu esnada NIN takipçilerine muhtemelen The Slip dönemini hatırlattığı parça. Epey iç karartıcı ve karanlık olduğu tartışmasız.
Fur Lined,albümün en rahat, en funky ve en dertsiz parçası. Yine NIN'in son dönem parçalarından Discipline ve Only'i fena halde hatırlatmakla beraber, albümün genel hissiyatına ve tutarlılığına somut bir katkı yapmıyor olsa da ziyadesiyle eğlenceli ve kolay tüketilebilir bir hali var. Eğer yeni bir şeyler ya da parçanın pop-disco civarlarında yeni bir alt tür yaratmasını bekliyorsanız, üzgünüm.
BBB, projenin amiyane tabirle ''tribüne en çok oynadığı'' parça. Standart bir dans parçası olmaya epey yakın, hareketli ve kelimenin tam anlamıyla zihin dağıtan elektronik oyunları mevcut. Mariqueen Maandig'in nakaratta ''Listen to the sound/Of my big black boobs'' şeklindeki vokaliyse, kafalar kısmına dahil. Herhalde bu denli göz önünde bir çift olarak, en standart tüketici beklentisini es geçmek istememişler.
Sonuç itibariyle albüm, dünyayı yerinden oynatmayacak. NIN sonrası süreçte, uzun vadede Trent Reznor'ın dünyayı yerinden oynatacağına dair şüphem yok ancak How To Destroy Angels, yalnızca bu süreci başlatmak, duygusal/zihinsel olarak ikiliyi diri ve zinde tutma işlevini görüyor; devamına dair beklentileri şekillendiriyor.
Her şeyi geçtim: Tutkuyla bağlı olduğunuz biri için/biriyle beraber bir evren/ürün yaratmanın ne demek olduğunu biliyorum.
Albümü henüz edinmediyseniz eğer, buyurun.
0 yorum:
Yorum Gönder