Linkin Park daha kararlı ve daha somut.
Hybrid Theory güçlü bir sallantıydı. Meteora tutan formülün zekice işlenmesiydi. Minutes To Midnight sanıldığından daha fazla meyve verdi. A Thousand Suns ne işe yarıyor?
Linkin Park gibileri için esasında mevzu göründüğünden çok daha zordur.
Zamanın ruhu, sanatı/bilimi ve dolayısıyla sosyal hayatı iyiden iyiye disiplinlerarası düşünceye/davranışa doğru ittirirken, Elektronik-Hip Hop ve Rock gibi hatırısayılır büyüklükte sevdalı kitlelerine sahip türleri kombine edebilmeyi hayal edin. Mevzubahis kombinasyonun elle tutulur olmasını, bir alt-tür yaratabilmeyi ve bu 'niş' alanı ana-akıma taşıyacak neferler olabilmeyi de ihmal etmeyin hesaptan. Üstüne ilkine oranla daha deneysel, daha az cesur ve daha az somut iki iş ekleyin: Yarattığınız o kocaman beklentinin altında boğulmanıza ramak var.
Linkin Park esasında geride bıraktığı üç albümle, yeni işi merakla beklenecekler sınıfından ayrılmıştı pek çok kişi için. Grubun üretimi üç albümün tamamı göz önüne alınarak incelendiğinde, sınırları zorlamış olmak/deneysellik sevdası birer ilüzyona dönüşüyor ve üretim esas olarak iki kutuba ayrılıyordu: Adrenalin dolu, süratli, agresif ve MTV görünürlülüğü yüksek parçalar (In the End, One Step Closer, Somewhere I Belong, Faint, Given Up benzeri) ve daha pop-dostu, piyanoya yaslanan ve stadyum konserlerinde tansiyon düşürmek/duygusal frekansa geçmek için ihtiyaç duyulan parçalar ( Numb, Breaking the Habit, What I've Done benzeri) .
A Thousand Suns, grubun önceki işlerine ve bu işlerle somutlaştırdığı çizgiye benzemiyor. Söylediğim aklınıza deneyselliği getirmesin: Sanılanın aksine Linkin Park bu albümle Amerika'yı keşfetme tutkusundan ziyade, sahip olduklarını isabetli bir şekilde somutlaştırabilmenin peşinden sürükleniyor.
Albümün genelinde sertliğin ve süratin yerini melodiye bıraktığını fark etmek mümkün. Kompozisyonlar görece daha az eklektik ve daha sade. Bu da Linkin Park'ın şu ana kadar içinde bulunmaktan/birbirine karıştırmaktan keyif duyduğu alanları ayrı ayrı algılaması ve daha belirli alanlarda, daha somut işler vücuda getirmesi demek oluyor.
Dikkat çekebilecek ve aklınızda oluşan imajları toparlayacak parçalar:
1. Burning In The Skies: Piyano - elektronik eşlikli, Chester Bennington'ın ciddi manada rahat olduğu ve iyi tınladığı bir aralıkta takıldığı parça . Geçen albümlerdeki benzerlerine göre Burning In The Skies, pop olmaktan daha az korkuyor ve işe giderken/iş dönüşü radyoda duyabileceğiniz nakaratlardan biri olmanın utancını distorsiyon gitarlarla ya da agresif samplelarla örtmüyor.
2. When They Come For Me: Mike Shinoda'nın Fort Minor ile deneyimlediklerini tutarlı bir şekilde Linkin Park cephesine aktardığında karşılaşabileceklerimizin somut bir örneği. Saf, melodik Hip-Hop, dans davetkarı bir ritm ve ritmin çağrıştırdığı nakarat.
3. Robot Boy: Linkin Park'ın başından beri beraberinde sürüklediği fütürist, anime yakını ve elektronik hissiyat göz önüne alındığında, kalp kıran- minor ve bireysellik odaklı bir post-apokaliptik kliple ana akımın kucağına oturabilecek parça. Bu havalı cümleyi geride bırakırsak, kast ettiğim:
Linkin Park; melodik yapısı, vokal armonisi ve piyano yürüyüşü göze alındığında sıradaki single olarak Robot Boy'u tercih edebilir.
4. Blackout: Linkin Park'ın yıllardır dünyanın dört bir yanında 'genç'leri adrenalinle çıldırtırken kullandığı bütün ögeleri olabilecek en yoğun, somut ve direkt bir şekilde ifade ettiği parça. Skin'i bu şarkıyı söylerken hayal edebilir ve gün aşırı bir doz alabilirsiniz.
5. Iridesent: Gitar işleri size U2'yu, nakarat ve çıkış Coldplay ve U2'yu, tuşlular The Killers'ı, vokaller/düzenlemeyse alışıldık Linkin Park hitlerini hatırlatabilir. Yalnızca referanslarla bile parçanın albümü sürükleyecek parça olabileceğini tahmin edebilirsiniz.
Sonuç:
A Thousand Suns, grubun Hybrid Theory'den ibaret kalmasını isteyen genç dinleyicileri küstürmekle beraber, Linkin Park'ın sahip olduğu kudreti sürdürebilmesini sağlayacak. Albümde gerçekten keyifli ve yazının genelinde zikrettiğim üzere grubun geçmişine göre çok daha olgun işler olması bir kenara, seneler sonra ''Bu adamlar nasıl bugüne kadar tutunabildiler?'' sorusunun olumlu yanıtı da albümün tamamına yayılmış vaziyette.
7 yorum:
http://i53.tinypic.com/2yvwjo3.jpg
konuyla ilgili başka bi yorumda bulunmuyorum.
''Minutes To Midnight sanıldığından daha fazla meyve verdi'' hakkaten öyle mi ? Ben kesinlikle grubun o değişimden memnun olmayanlardanım. Bir meteora albümü gibi olamadılar o albümden sonra. kötü bir değişim olmuştu. Sanırım hala o kafada gidiyorlar. Linkin Park'ın tüm güzelliği gitmiştir benim gözümde. Son albümü de dinledim her parça intro gibi. Rap iyice içine içine sıZmış.
Hep aynı çizgide devam etmemesi yaptığı en akıllıca iş. Linkin Park'tan sıkılmak kolay olurdu yoksa. When They Come For Me favorim. Çok özgün buldum.
Dediğin gibi olgunlaşmışlar. Chester'ın bazı şarkılardaki gerçekten anlamsız kaçan yırtınmaları bu albümde en aza indirgenmiş. Güzel sesini duymuş oluyoruz :P
Zamanla eski çizgicilerin de hoşuna gideceğini düşünüyorum. Sanki bu albüm dinlendikçe sevilenlerden olacak.
albümü yeni dinlemeye başladım.. tüm gün de her dinleyişimde ayrı bir keyif aldım.. yorumlarına katılıyorum, eline sağlık (:
SUper bi albüm dinleyin bence
Mukemmel evet dinlemeye değer
Chester'ın bazı şarkılardaki gerçekten anlamsız kaçan yırtınmaları bu albümde en aza indirgenmiş. Güzel sesini duymuş oluyoruz :P
Yorum Gönder