Kanunsuzlar, ninjalar, dublörler... Ve sonunda naziler. Tarantino'nun zihnine yakalanan grubun kurtuluşu yok anlaşılan. Uzun zamandan beri beklenen Inglorious Basterds artık vizyonda yerini aldı, bize de gidip seyretmek düştü. Tarantino'ya karşı mesafeli olanlar Basterds'a gitmeden bir daha düşünsün, filmin sonunda bu adama delicesine tutkun bulabilirsiniz kendinizi!
Öncelikle şunu belirtmek gerek; Basterds, fragmanlarının ya da afişlerinin hissettirdiği gibi şuursuz nazi katliamının aykırı bir yönetmen elinde estetize olup bize sunulması değil. İlk saniyesinden de hissettirdiği üzere Tarantino'nun filmi bir II. Dünya Savaşı Westerni. Tarantino, Kill Bill ile Western'i değişik kalıplara sokmadaki başarısını zaten kanıtlanmıştı. Basterds'da ise Kill Bill'dekine ek olarak Western işi bir gerilim ilk dakikalardan itibaren varlığını hissettiriyor. Şu bir gerçek ki yıllar geçip film aklımızda silik bir iz olarak kalsa da Fransa'daki küçük hanın bodrumunda olanlar (Bence filmi hemen seyredip siz de şok olmaya hazırlanın bu sahnede) zihnimizde fazlasıyla canlı kalmaya devam edecek.
Basterds'ın ilgi çekici bir diğer özelliği İngilizce'nin hegemonyasında ezilmemesi. Fransa'daki Nazi'lerle ilgili bir filme gidip de her şeyi Amerikan aksanı bir İngilizce ile duymayı bekliyorsanız yanılıyorsunuz. İki buçuk saatlik filmin büyük çoğunluğu Almanca ve Fransızca geçiyor, bunun yanında İngilizce ve İtalyanca(!) da boy göstermeyi ihmal etmiyor tabii ki. Yani tüm bu dillere hakimseniz şanslısınız, aksi takdirde altyazının hakimiyetinde filmi takip etmeye kendinizi hazırlayın.
Tarantino kendisine yapılan eleştirilerden fazlasıyla sıkılmış olsa gerek ki, "içi boş, bol diyaloglu ve muazzam güzel" bir film yerine ilk sıfatı yıkıp (bol diyaloglu ve muazzam güzelliği koruyarak) "delicesine başarılı bir dönem filmi" çıkarıyor ortaya. Filmin Reich dönemi sineması ve kültürüne yaptığı açık referanslar dikkat çekici. Her şeyin bu kadar tarihsel zemine uydurulmuş olması bir an seyrettiğimizin Tarantino olduğunu bile sorgulamamıza neden olacak nitelikte. Eh, Tarantino da bunu bilinçli yaptığını gözümüze sokmak istercesine büyük özenle kurduğu tarihsel zemini yeri geldiğinde coşkuyla havaya uçurmasını biliyor (seyredin öğrenin nasıl yaptığını, spoiler yok!).
Western gerilimi deyince incelikli bir müzik kullanımı gözardı edilemez değil mi? Konu Tarantino olunca da müzik seçimi zaten başlı başına bir tapınma gerekçesi bizim için. Ancak Inglorious Basterds, eski filmlerine göre müzik kullanımında biraz daha tasarruflu davranıyor (İnanın bana, fazlasıyla doğru bir karar olmasa buna "cimrilik" derdim ama değil!). Nazili Western dediğimize göre gene üstad Enrico Morricone'ın besteleri olmadan bu filmi düşünemezdik zaten. Bunun yanında Soundtrack doğal olarak Alman ezgilerini de içinde barındırıyor. David Bowie'nin Putting Out Fire'ı ise baloya hazırlık sahnesinde heyecanımızı dinmez bir ateşe çeviriyor adeta...
Inglorious Basterds tam anlamıyla olmuş bir film. Öylesine bir bütünlük söz konusu ki, onca savaş filmini referans almasına rağmen seyirciye geçmişte gördüğü tüm İkinci Dünya Savaşı konulu filmleri unutturacak bir yapım. Özellikle siz de benim gibi bir gün öncesinde hatır için ya da küçük kardeş ağlamasın diye G.I. Joe gibi bir filme gittiyseniz kendinize bir iyilik yapmayı fazlasıyla hakediyorsunuz.
önemli not: Ne yapın edin, Christoph Waltz'ın canlandırdığı Hans Landa karakterinin bir saniyesini bile kaçırmayın. Cannes'da Waltz'a en iyi aktör ödülünü kazandıran bu Nazi subayı rolü bile tek başına filmi defalarca seyretmeniz için sebep sayılabilir.
1 yorum:
Christoph Waltz dışında bu filmde oyunculuk namına kayda değer bir üstünlük görmedim. İki buçuk saatlik bir film için oldukça hızlı ilerliyor, kesinlikle sıkıcı bir film değil. Daha iyi olabilir miydi? Bence olabilirdi. Mata Hari göndermesi güzeldi, Hitler rolünü oynayan Martin Wuttke kariyerine komedi filmlerinde devam etmeli, tabii hâlâ Chaplin'in filmlerin sinema açısından önemi bir yanda tutulmak suretiyle komik bulunabiliyorsa..
Yorum Gönder