Primavera öncesi fırtına gibi röportaj
Uzun zamandır ''Nerede The Ringo Jets konseri, orada biz!'' isimli konserlerin en başarılı temsilcisiydik; çünkü sahne performanslarına hayrandık, şarkılarını severek dinliyorduk, her daim takipçisiydik ve benzeri olaylar biribirini takip ediyordu . Hal böyle olunca kendilerini Primavera Festivali yollarına düşmeden, Taşkışla sahnesi sonrası yakaladık. Yeni albümden, yeni projelerden, can sıkan ya da çok mutlu eden meselelerden hatta rap müzikten bile konuştuk.
Sonuç; sohbetine doyamadığımız fırtına gibi The Ringo Jets röportajını huzurlarınıza sunuyoruz!!!
Buse: Newcomers
ile başlayan The Ringo Jets serüveni 1 sene gibi kısa bir süre içerisinde
Primavera ile devam ediyor. Bu kadar kısa sürede elde edilen bu başarının sırrı
nedir?
Lale: Bu kadarını biz de beklemiyorduk.
Tarkan: Konserleri iyi değerlendirdik galiba. Güzel konserler
yaptık. Menajerimiz çok iyi bağlantılar kurdu. İyi sahne ve iyi menajer
diyebiliriz.
Buse: Bir de bu
kısa süre içerisinde albüm de geliyor.
Lale: Aslında bu iki yıllık süreçte sizin duymadığınız çok
fazla kayıt yaptık. Gittiğimiz her yerde; Almanya’da, Milano’da, nereyi
bulursak orada albüm kaydettik. İstanbul’da 10 saatte 22 parça kaydettiğimiz
bir albüm var; köşede duruyor. Ama tabi ki Milano’da olan ilk olarak
yayınlanacak. Barcelona’dan sonra Fransa’ya gidiyoruz; orada da kayıt
yapacağız. Tabi ki şimdiye kadar, en ciddi kaydımız Milano’daki oldu. 10 günlük
bir süreç içerisinde Officine Meccaniche’de kayıtları yaptık. Her şey gayet
güzeldi.
Buse: Süreç
nasıldı? Neler yaşadınız orada?
Tarkan: Köklü bir geçmişe sahip olan bir stüdyoda kayıtları yaptık.
Duke Ellington, Alicia Keys, Lady Gaga, Tom Morello, Mark Lanegan, Franz
Ferdinand, Muse, Klaxons.. aklıma gelen isimler, bu stüdyoda albüm kaydı
yapmış.
Lale: Neredeyse herkes orada kayıt yapmış. İtalya’nın en iyi
stüdyosu diye geçiyor. 60’lardan beri kayıt stüdyosu olarak kullanılıyor.
Stüdyoya girince de belli oluyor zaten, biz de taptık. Her şeye hayranlıkla
baktık, çok güzeldi.
Deniz: Stüdyoya 15-20 dakika mesafe uzaklıkta bir evde kaldık.
Günde 8-10 saat stüdyodaydık. Olduğumuz yer zaten Milano’nun merkezinde
değildi. Sürekli sis vardı. Akşam evde bir şeyler izleyip, dinleyip sabahları
stüdyoda çaldık.
Lale: Bazı parçalar olması gerekenden daha hızlı oldu. Sabahları
ikişer üçer kahve içip kayıda girdiğimizden, buna "Espresso etkisi"
diyoruz.
Buse: Aslında
alternatif sahneden çok da aşina olduğumuz bir durum değil; haydi gidelim albüm
kayıtlarını Milano’da yapalım ve albüm kaydımızı Tomasso Colliva yapsın durumu…
Lale: Bağlantı artı şans! Hakikaten Reha ve Şule bu işin
ehli insanlar ve çok akıllıca bir öneride bulundular. Normalde burada herhangi
büyük bir stüdyoda da aşağı yukarı aynı bütçeye gelecekti. Dolayısıyla
Milano'ya gitmeyi tercih ettik, ayarladık ve çaldık. Her şey çok uygundu bizim
için. Tomasso’yla da çok iyi anlaştık. İyi bir prodüktör, son iki albümdür
Muse’un de prodüktörlüğünü yapıyor. O bizden memnun kaldı, biz de ondan memnun
kaldık. Disiplinli ama tatlı ve samimi bir adam.
Tarkan: Bizden daha rock’n roll çıktı. Muse’un prodüktörü olmasından
dolayı soundu daha temiz kaydeder mi acaba diye düşünüyordum fakat sonuçta her
şeyi canlı kaydettik. Bizden daha heyecanlı çıktı; 7 günde 10 parça kaydettik,
hatta sonlara doğru şımarmaya başladık.
Deniz Ö: Her
birinizin vokali çok başarılı; sonuçta hepsi ayrı birer karakter ve üçünüzün de
devreye giriyor olması ayrı bir olay.
Tarkan: Şans kesinlikle.
Lale: İlk soruyla da aslında bire bir bağlantılı olan kilit
kelime; şans! Hepimizin grupları var sonuçta. Ama The Ringo Jets’in bu kadar
ilerlemesine şans diyebiliriz.
Buse: Evet,
The Ringo Jets’in oluşumunun kilit noktası adeta.
Lale: Bir yerde aslında Tarkan’ın grubunda birleştik. Grubun
davulcusu askerdeyken onun yerine çalıyordum. Sonra Deniz geldi gruba.
Tarkan’ın grubunun davulcusu geldikten sonra beraber çalamayacak olmayı
istemedik. Dolayısıyla bir şekilde devam etmek istedik.
Deniz: Dinlediğimiz müzikler, müzikal tavrımız da çok çok
aynı olduğu için birbirimizi bulmamız aslında o kadar da şans değil. Aynı müzik
çevresi, aynı ortamlar aynı grupta çalmamıza vesile oldu.
Buse: Mesela
çoğu grup, özellikle alternatif sahneden bahsedecek olursak, uzun yıllar aynı
isimlerle devam edemiyor. Bu kadar uyumlu olmanız bu açıdan da sizin adınıza
bir avantaj.
Lale: Herkes aynı yöne baktığı ve aynı şeyi istediği sürece
grup bu haliyle devam edecektir.
Buse: Biriniz
bir gün çıkıp rap yapıyor?
Deniz: Bazen aklıma geliyor aslında.
Tarkan: Bende geceleri MC oluyorum. (Gülüşmeler).
Lale:
Tabi ki müzikal olarak ne olacağı belli değil, birçok yere gidebiliriz. Arada
herhangi bir pürüz çıksa bile bu çok kolay halledilecektir. Bir arada olmayı
istemenin yeterli olduğunu düşünüyorum.
Buse: TRJ’nin
şarkıları mainstream’den uzak ve belli bir kitleye hitap ediyorsunuz. Birçok
yasaktan dolayı da +24 meselesi ve içki yasağı, konsere gelmeye çalışan bu
kitle hepten cılız kalıyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Lale: Bir cevap vermesek daha iyi! Verirsek gerçekten küfür
edeceğiz. Ne denilebilir ki?!
Deniz: Skandal ve rezalet tabi ki ama değişecektir.
Lale: ‘’Millet içki içsin! Neden içki içmiyor?!’’değil konu.
İnsanların kişisel özgürlüğüne karışılması meselesi bu.
Tarkan: İşin seyirci kısmıyla hiçbir problemimiz yok. Yoksa
sağ olsunlar bugün çok ilgiyle dinlediler, diğer konserlerimizde olduğu gibi.
Ama biraz alkol almış olsalar harekete de geçerlerdi.
Buse: Ben
gözlerimi kapatarak dinledim çünkü çok güçlü bir müzik. Herkesin de karşısında
durup dinleyebileceği bir müzik değil. Onun moduna girmek ve aslında sevmek,
içselleştirebilmek gerekiyor. Bir süre sonra dayak yemiş gibi oluyorsun.
Lale: Teşekkürler! Can yakmayan müziği yapmayı ve dinlemeyi
genelde tercih etmiyoruz..
Deniz: Bass olmaması durumu hiç hissedilmiyor o yüzden.
Buse: Aslında
şunu merak ediyorum; müzik bir frekanstır ve dinlerken hayatınızdan bir beş
dakikayı kaydedersiniz ya aslında, sizin etkilendiğiniz isimler nedir? İki tane
isim söyleyecek olsanız kimler olurdu sizi bir arada tutan ya da yönlendiren?
Deniz: En hayran olduğum grup Beatles, en ilham aldığım grup
da The Who derim. Ve aslında tüm grup için bu böyle.
Lale: Tabi ki yelpaze sağa sola açılıyor ancak üçümüzün
ortak kümesi dersek ilk akla gelen The Beatles ve The Who’dur.
Tarkan: Verdiğimiz iki ismin de çok geniş yerlere gitmiş olmaları ve
seneden seneye değişik işler yapması da etkili oluyor.
Buse: Hani
dediğiniz gibi sizi etkileyen grupların farklı farklı icralarının olması ve
sizin de tanımlamalardan da yola çıkarsak blues ve rock’n roll karması müzik
icra etmeniz oldukça paralel. Ancak The Ringo Jets’in müziğine yaptığı başka
bir tanım veya tavır var mı?
Lale: Yeni bir şey yapmadığımız ortada ama blues ve rock’n roll’u
punk enerjisi ile çalıyoruz.
Deniz: Rock’n roll, blues’un hızlı çalınmış versiyonu ve böyle
ilerleyen bir şey değil benim için de. Çünkü zaten çok geniş bir janr. O yüzden
rahatça rock’n roll olarak tanımlayabiliyorum.
Tarkan: Punk enerjisi var sonuçta ancak grup birçok şeyden
besleniyor.
Lale: Zaten İstanbul'da yaşamak insanı çoğu zaman sinirlendiriyor
ve bu çaldığım müziği tabi ki etkiliyor. En azından ben sinirlendikçe
abanıyorum, bunu söyleyeyim!
Tarkan: İstanbul’da yaşamaktan da öte dediğimiz gibi sert
grupları dinlemeyi seviyoruz. Ama sadece hard-rock, metal ya da rock’n roll
dinlemiyoruz. Stevie Wonder’dan MC5’a veya reggae, jazz ve başka çeşitli birçok
türde dinlediğimiz isimler oluyor, çaldığımız müziğe yansımasa da. Birçok
türden besleniyoruz, bilinçaltımızda farklı şeyler var ve onların ürünleri bu
şekilde ortaya çıkıyor. Bir de çok yeni bir grup The Ringo Jets. Sonuçta iki
senedir bir arada çalıyoruz ve zamanla değişim olur mu; hakkında bir şey söylemek
zor. Ama bizim ortak dinlediklerimiz belli: The Beatles, The Who, Led Zeppelin,
Deep Purple, Mountain, Blue Cheer, MC5, The Stooges, Black Flag, The White
Stripes.
Deniz Ö: Aynen,
sahnede Jack White yoktu ama sanki oradaydı. Gitar çalışlarınızda bir anda
Metallica vardı, bir anda The Beatles ya da The White Stripes.
Lale: Onlar da aynı müzikleri yiyorlar ve kusuyorlar. Biz de aynı
şeyleri yiyoruz ve aynı şekilde kusuyoruz.
Deniz Ö: En başta
yola hangi amaçla çıktınız?
Deniz: Bahsettiğimiz gibi kafaların aynı olması, bir araya gelmemiz
ve bir an önce stüdyoya girip bir şeyler çalalım isteğiydi. Hatta o yüzden de
basçı bulmayı beklemedik.
Lale: Öyle girdik ve öyle de kaldı.
Tarkan: Amaç ‘’Basçı olmasın biz böyle kalalım.’’dan öte ihtiyacını
duymamak oldu.
Lale: Baktığımızda elimizde iki gitar bir davul vardı ve olsun,
çerçeve yok, bu ses bizi tatmin eden bir ses ve bu şekilde istediğimiz gibi
oluyor deyince böyle devam ettik.
Deniz Ö: Rock’n
roll dediğimize geliyoruz bu noktada.
Lale: Hakikaten başlarken çalmak için çaldık. Ne istemediğimi çok
iyi biliyordum çünkü iş gereği istemediğim müzikleri yapmak zorunda kaldım. Ve
bir yerde artık pes ettim, istediğimi müziği TRJ ile çalabilirdim. Biz de
şaşırıyoruz bu kadar ilgi görmesine. Bu kadar içimizden gelerek yaptığımız bir
müziğin dinleniyor olması aslında bizim için de ilginç bir durum.
Deniz Ö: Belki
de bugün İngiltere vatandaşı olsaydınız çok farklı yerlerde olabilirdiniz.
Çünkü çoğu dinleyicinin, sahnede sizi canlı dinleyene kadar yaptığınız müziği
kabullenmesi burada oldukça zor.
Dinlemeyi tercih etmeyen de sizi sahnede
izledikten ve dinledikten sonra koşa koşa soundcloud’a şarkılarınızı dinlemeye
yöneliyor. Kendimden biliyorum en basiti. Sahnedeki o enerjiyi nereden
buluyorsunuz? Sahne dışında da sürekli bir koşuşturma halindesiniz; albüm,
konser, festival. İşin sırrı nedir TRJ?
Lale: İstiyoruz. Tamamen istemekle alakalı.
Lale: Hayır. (Gülüşmeler). Eğer Facebook sayfasına
baktıysanız Deniz’in 20 çeşit uyurken çekilmiş fotoğrafını görebilirsiniz.
Deniz: Ölü bir adamım aslında.
Lale: Deniz stand-by’da takılıyor geri kalan vaktinde.
Buse: Sanatçı
kişiliğinizi oluşturuyor belki bu durum da. Normalde gayet sakin olan
kişilikleriniz asıl sahnede kendini bulabiliyor. Bu sizi güçlendiriyor ve belki
de enerji veriyor.
Lale: Aslında evet, bir yandan da yansıması oluyor.
Deniz: Eğer istediğini yapabiliyorsan, bangır bangır dediğimiz, o
zaman sahne gerçekten bambaşka bir şey oluyor. Niye kalan vaktimde
stand-by’dayım? Çünkü sahne dışında olan hayat sıkıcı! Okula gidiyorum, dört
saat yol çekiyorum her gün. Niye ve nasıl enerjik kalayım ki?! (gülüşmeler)
Buse: Müziğiniz
aynı zamanda samimi geliyor. Samimiyetinizi sahnede de yansıtabiliyorsunuz.
Tarkan: Öyle yansıyorsa ne güzel!
Lale: Size de öyle tınlıyorsa ne kadar güzel, demek ki arada
bir kesinti olmuyor.
Buse: Bu
arada ben albüme yeniden dönmek istiyorum. Bir sürü isimle çalıştınız.
Sürprizler ve olaylar, olaylar…
Lale: Açıkçası albümün o kadar içinde olduğumuzdan dışarıdan
bir göz gibi bunu böyle yaptık, şuraya şunu ekledik diyemiyoruz. Şöyle ki, iki
tane konuğumuz var; Perküsyonda Mauro Refosco (Red Hot Chili Peppers,
Radiohead, Thom Yorke) ve Klavyede
Enrico Gabrielli (John Parish, Mariposa, Afterhours). Canlı kaydedildiğini
söyleyebilirim ve çok garip bir albüm olduğunu söyleyebilirim. Parçalar zaten
garipti, albümün de garip olacağını tahmin ediyorduk, albüm elimize
mastering’den geldiğinde iyice bir garip oldu. O yüzden albüme daha da garip
bir kapak seçtik. Dolayısıyla ortalıkta biraz ucube bir durum söz konusu.
Buse: Garip
derken beklemediğiniz veya hoşunuza gitmeyen bir durum mu bu?
Deniz: Beklemeyip iyi yönde şaşırdığımız bir sonuçla karşılaştık.
Lale: İyi yönde bir gariplik tam olarak. Uzay boşluğunda tınlarmış
gibi çıktı albüm. Bayağı ağır bir albüm oldu. İzlemesi ne kadar ağırsa
dinlemesi de bir hayli ağır bir albüm oldu.
Buse: Albüme
nasıl ulaşabiliyoruz?
Lale: Bu ay sonuna kadar iTunes’a çıkmış olur. Lansmanı biraz
erken yapmış olduk. Bürokratik engellerden dolayı iTunes’da şu an
yayınlanamıyor. Bir de plak olarak yayınlanacak. Belki CD formatında da basılır
ancak ana satış alanları plak ve iTunes olacak. Avrupa’da da sonbahara doğru
yayınlanacak. Yayınlanma süreci orada daha çabuk ilerler diye tahmin ediyoruz.
Buse: Radio
Moscow ve Kill It Kid ile turneleme haberlerine rastladım. Yakın zamanda
TRJ’nin planları arasında yer alıyor mu? Yeni projeleriniz neler?
Lale: Böyle haberler var ancak hiç biri henüz kesin değil.
Hatta buna Calibro 35’da dahil. Ne zaman geri dönüşler olur ve beraber bir
tarih belirlenir şu an biz de bilmiyoruz.
Buse: Aslında
şu an Primavera Festivali başlı başına bir haber! Nasıl oldu ve neler olacak
dersiniz?
Lale: Avrupa'nın en büyük Showcase festivallerinden birine
gidiyoruz. Açıkçası neler olacak biz de merak içerisindeyiz. Türkiye'de ne
yazık ki bir Showcase festivali yok. Dünyada ise alternatif sahne konserleri
Showcase festivalleri üzerinden ilerliyor. Gruplar sahne çıkıyor ve merhaba,
bende şu grubum diye kendini tanıtıyor. Öncelikle bu festivallere
başvuruyorsunuz Onların yıllardır bu işlerle ilgilenen ekibi sizin festivalde
sahne alıp almayacağınıza karar veriyor. Alternatif sahneye çıkacak 10-15 adet
grup seçiyorlar. Başvuru doğrultusunda bu seçilen gruplardan biri de The Ringo
Jets ve Türkiye'den Primavera'ya seçilen ilk grup olduk.
Buse: Evet,
ufak bir tarama yaptım Primavera'da sahne alan gruplar adına. Sizin adınıza
defalarca sevindim diyebilirim.
Lale: Teşekkürler. Biz daha henüz durumu kavrayamadığımız için, seviniyoruz ama sevindiğimizin bile farkında değiliz sanırım.
Buse: Primavera'nın ardından nerelerde dinleyeceğiz The Ringo Jets'i?
Deniz: 1 Haziran Eskişehir Peyote'de Club Bangkok'la birlikte, 15 Haziran İstanbul Peyote'de The Ringo Jets konseri olacak. Aslında Primavera sonrası Fransa'da DCShoes'un tüm Avrupa'daki başkanlıklarının toplantı aldığı bir organizasyonda sahne alıyor olacağız ve Fransa'da da stüdyoya giriyoruz. Ardından da 22 Haziran'da One Love Festival'de alternatif sahnede çalıyoruz.
Buse: Öyleyse şimdiden vitamin takviyesi; bol bol C vitamini öneriyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder