26 Kasım 2013 Salı

Röportaj: Yüzyüzeyken Konuşuruz

Evet, yüz yüzeyken konuştuk.

Yüzyüzeyken Konuşuruz'u dinliyor, yakından takip ediyorduk. Haklarında söylenenler, yazılanlar dolayısıyla da kafamızda ister istemez bir imaj çizmişlerdi. Ancak her şey daha farklıymış. Yaratıcılığı bir kenara bırakıyoruz ve evet, yüzyüzeyken konuştuk.

''Çay''lı röportajda çay meselesinden popülerleşen müziklerine, albüm sürecinden aslında yapmak istediklerine, Kadıköy Sound'una ve en önemlisi kendilerine dair sormadığımız soru kalmadı. Uzun uzun sohbet ettik, tanıştık ve Yüzyüzeyken Konuşuruz'u daha da sevdik. 

Henüz bilmediğinize emin olduğumuz yönleriyle buyrun, Yüzyüzeyken Konuşuruz


Buse: Yüzyüzeyken Konuşuruz nasıl başladı, neler oldu? Şöyle bir iki milyonuncu kez anlatabilir misiniz?

Kaan: Bir grubum vardı. Liseyi bıraktıktan sonraki dönemde çaldığım grubu da buhran dönemim dolayısıyla bıraktım. Bir sene boş boş evde yattım hiç bir şey yapmadım. Grup olma fikri korkuttu beni. O yüzden tek başıma çalıp söyledim ama kendi ismimi kullanma durumu da  korkutuyordu beni. Utanıyordum Kaan Boşnak olarak duyulmaktan. Bir grup ismi bulduk arkadaşımla, bir proje ismiydi sadece. İsmin hikayesini de soracak mısınız? (gülüşmeler)

Buse: Aslında anlatsanız ne güzel olur. 

Kaan: Proje olarak düşündüğümüz proje için arkadaşla internette konuşuyorduk. Bir grup ismi arıyorduk. Bir iki saat şu olsun, bu olsun diye kafa patlattıktan sonra onra “Aman neyse, Yüzyüzeyken Konuşuruz boşver.” dedik. Öyle de kaldı. Ondan sonra bir buçuk sene tek başıma çalıp kaydetmeye, paylaşmaya devam ettim. Bu süreden sonra bir grup kurduk, arkadaşlar geldiler çaldılar. Sonra o ekiple de bir yılı aşkın bir süre çaldık. Sonra o düzen de dağıldı ve Enginlerle beraber bu albüm kadrosu oluştu. Stüdyoya girdik ve Evdekilere Selam albümünü hazırladık.


Buse: O yüzden o ilk çektiğin videolarda neredeyse sadece seni görüyoruz.

Kaan: Evet, o zaman bir grup değildik. Ben vardım bir de proje vardı. Projenin şarkılarıydı onlar.




Buse: Aslında Yüzyüzeyken Konuşuruz’un altında baya felsefe aramıştım. Çünkü sosyal medyaya çok bağlı olan hayatlarımıza dem vuruyor; yüz yüze iken konuşalım, sosyal medya üzerinden konuşmayalım gibi... Samimiyet, içtenlik ve benzeri duygularla yoğrulmuş bir felsefe...

Kaan: Kim ne mesajı almak isterse alabilir ama bizim illaki şu mesajı dayatalım gibi bir fikrimiz olmadı.Biz de şikayetçiyiz aynı şeylerden. O felsefe bizim için de geçerli ama grubun ismi o amaçla konulmadı, bir amaç yoktu yani. İnsanlar istediği mesajı alabilir, alıyorlar da zaten. Benim hiç aklıma hayalime gelmeyecek şeyler söyleniyor bu grupla ilgili. Gerçekten çoğu şeyle alakası bile yok. Sadece isim.

Buse: Peki grubun bir derdi var mıydı ilk başta, bir tavrı veya bir çıkış amacı? 


Kaan: Tamamen kişiseldi. Çok sıkıntılar yaşıyordum. İnsanlarla çok konuşmuyordum.İletişim problemleri yaşıyordum. O yüzden şarkılar bir kaçış oldu. Derdimi daha iyi anlatabilmem için bir kapı açıldı, onu kullandım.

Buse: Peki bu kişisel başlangıcın bu noktaya geleceğini hiç düşündün mü? Zira senin yaşadıkların da bir çok insanla paylaşılabilir halde.

Kaan: Düşünmemiştim ama çok da yadırgamadım çünkü bir anda patlama olmadı. 3 yıl içinde yavaş yavaş, her gün yeni insanların keşfetmesiyle bu duruma geldi. Eğer iki günde binlerce tıklanan bir grup olsaydık ben de “Dur şimdi, n’oluyoruz ?” derdim ama uzun zaman içinde olduğu için alışma sürecimiz de oldu. Hiç böyle bir şeyler oldu da biz ne olduk tribine girmedik çünkü bu süreçte her şeyin farkındaydık. Balon sistemi değildi yani. Çok yavaş bir şekilde ilerledi her şey. 


Burak: Projeye başlamadan önce de sanırım Tumblr gibi sosyal paylaşım sitelerinde yazıyordun.

Kaan: Tumblr da yazmıyordum, Blogspot’ta yazıyordum. Blog kültüründen geliyorum, edebiyatla uğraştığım zamanlar oldu. Sonra Yüzyüzeyken Konuşuruz’u kurunca da bir internet sitesi açmam gerekti. İnternet sitesi açmanın o ince ayrıntılarını bilmiyordum. Çevremde de o işlerden anlayan grafik tasarımcı arkadaşım yoktu. En kolay şekilde bir şey yapmayı düşündüm. O da tumblr üzerinden bir sayfa satın alıp onu internet sitesi olarak kullanmaktı. Ama o da  yanlış anlaşıldı, tumblr kızlarına yönelik bir hamleymiş gibi oldu. Öyle bir şey yok, sadece siteye ihtiyacımız vardı. (gülüşmeler)

Buse: Evet, mesela benim de Yüzyüzeyken Konuşuruz ile ilk tanışmam tumblr üzerinden olmuştu. ''Bu grup dashboard'u anlamlı gifleriyle dolduracak!'' dediğimi ve bu süreci belki uzatabilirim diye paylaşmaktan çekindiğimi. Çok net hatırlıyorum.

Kaan: Gruba kendine saklama, direk yaftalama olayından ben de korkuyordum. Genç neslin çok sahipleneceği ve o yüzden eski dinleyenlerin sırt çevireceği bir grup olmak fikri beni rahatsız eden düşüncelerden biriydi. Sonra düşündüm: Demek ki ortada güzel bir şey var ve herkes dinliyor, gençler büyüklerine özeniyor ve onlar da dinliyor. Yeni nesilde lise bir-ikinci sınıf öğrencileri Joy Division dinliyorlar. Neden Yüzyüzeyken Konuşuruz dinlemesinler ki? Yüzyüzeyken Konuşuruz’u liseliler dinlerse kalitemiz mi düşecek? Hayır, hoşlarına gidiyor ve sadece dinliyorlar.Yapacak bir şey yok. Bar konserlerine gelemiyorlar zaten niye şikayet ediyorlarsa? Bir nesil de bunları dinleyerek büyüyecek. Ondan önceki nesil Demet Akalın, Serdar Ortaç dinleyerek büyüdü ama şimdi popüler olan bu. Gençler bunları dinliyorlar ve bu çok heyecan verici bir şey. Neden kötü bir şey olsun ki? Hepimiz ergen olduk. Ve yeni jenerasyon çok da acayip, her şeyi biliyor, her şeyden haberdar.

Buse: Çünkü ellerinin altında internet var ve dolayısıyla talepleri veya değil her şeye ulaşımları çok kolay. Bir arkadaşlarının bir şey paylaşması, onların da gruplardan haberdar olmasına yardımcı oluyor.

Burak: Ben de bu sene girdim üniversiteye. Yüzyüzeyken Konuşuruz’u lisede öğrenmiştim. Hala da arkadaşlarımla grubu dinliyoruz, konuşuyoruz.

Buse: Canlı örnek. (gülüşmeler)

Kaan: Peki sen şikayet ediyor musun liseliler dinliyor diye?

Burak: Hayır, öyle bir şikayetim yok. Ama genelde dinleyiciler sahiplenir Yüzyüzeyken Konuşuruz’u.

Kaan: Ben onu desteklemiyorum çünkü bir kesim sahiplenince o kesimin diğer dinleyicilerle arasında çatışmalar çıkıyor.

Burak: Sahiplenmek derken saklamayı, kimse bilmesin çabaları içinde olmayı kastettim. 


Kaan: Evet, o bizi birazcık yoruyor. ''Biz neden müzik yapıyoruz?'' sorusunu çok fazla sormaya başladık çünkü kendimiz müzik yapıyorduk  ve sonra mesele abartılınca ne olduğunu bir süre anlayamadık. Ama müziğin bir matematiğinin olmaması gerekiyor. 

Engin: Yapan taraf olup da böyle oturup kendimizi izleyince komik şeyler de görüyoruz. Çok komik bence. Çatışma kısmı çok komik.(gülüşmeler)

Buse: Bu durum biraz alternatif sahnede de var belki de. Yani demek istediğim müziği Taksim, Kadıköy ve janralar arası ayırmak gibi. Siz de mesela işin Peyote çatısı değil de daha çok Kadıköy kısmında gibi görünüyorsunuz. 

Kaan: O taraftan da değiliz aslında. Lokasyoncu değiliz. Sadece müzik yapıyoruz. Şöyle açıklayabiliriz: Ben edebiyatçıyım, Engin müzisyen. Bu güçleri birleştirince çok acayip şeyler çıkıyor ortaya. Bir lokasyona indirgemeye gerek yok bunu. Aslında bizi en çok sevmeyen insanlar Kadıköy’de yaşıyorlar. O yüzden bizim Kadıköy’de bir grup olmamız çok zor. Orada bizi dışarı itiyorlar, denize döküyorlar.


Buse: Daha önce böyle bir yorum veya açıklamaya rastlamamıştım. Neden böyle düşünüyorsun?

Kaan: Çünkü Kadıköy’ün kendi tayfası çok kendini beğenmiş bir tayfa. Genelde etrafındaki işlere fazla önyargılı davranıyorlar. Önyargı da dünyanın en iğrenç, en saygı duyulmayacak hareketlerinden birisi olduğu için böyle düşünüyorum.




Buse: Aslında sizden Kadıköy Sound’u tanımlamanızı isteyecektim. Çünkü sizin için yazılan tüm bilgilerde, adeta bir hashtag olarak Kadıköy Sound var.

Kaan: Ben işin başında Yüzyüzeyken Konuşuruz’a Kadıköy Sound derken aslında dalga geçiyordum. Sonra o bir şekilde ciddiye alındı. Kadıköy Sound diye bir şey yok ki! Kadıköy Sound, Demirhan Bayram’la Cenk Taner’in oturup içki içerken geyik yaparken ortaya attıkları bir söz. İncelediğimizde sınırları da yok aslında. O sadece bir kafa hareketi. Ama Türkiye’de müzik akım ve türleri o kadar gelişmedi. Sadece rock, alternatif rock, pop rock diye ayrılıyor. Yani bu sistemde bizim de bunu şu rock, bu rock diye ayırmamıza çok fırsat yok. Amerika’da yaşıyor olsaydık diyeceğimiz şey 60’lar psychedelic folk yapıyoruz olurdu. Ama şu an Türkiye’de 60’lar folk yapıyoruz diyebileceğimiz bir ortam yok. Hayalimiz de 60'lar döneminde yapılmış psychedelic akımdan beslenerek müzik yapmak. Tam olarak hedefimiz de bu bizim.

Buse: Öyleyse Kadıköy Sound'u unutuyor, yarın bir gün Yüzyüzeyken Konuşuruz'u bir janra ile anmak istediğimizde psychedelic rock diyoruz. 

Engin: Onu yarıda kalmış, tamamlanamamış, hakkını görmemiş bir dönem olarak gördüğümüz için biz de bunu devam ettirmek istiyoruz.

Buse: Müziğinizin alt yapısında öyle bir tını var zaten. Ama sözleri Türkçe olunca bir çok dinleyici için ''rock''tan öteye gidemiyor.

Kaan: Türkiye’de yapıldı aslında ama başarılı olamadı. Anadolu pop diye bir akım çıktı. Cahit Berkay’ın söylediğine göre Anadolu pop akımı aslında pop müzik değilmiş. Andy Warhol'un pop anlayışıyla birleştirmişler. Anadolu pop diye bir akım çıkmış ortaya  ama Türkçe sözleriyle, bu coğrafyanın türkülerinden psychedelic rock yapıyorlar. Ondan sonra anadolu rock müziği günümüz gençliği tarafından kokan çorap muamelesi gördü. Avrupa menşeli topluluklar kendi partilerinde Erkin Koray, Selda Bağcan çalmaya başlayınca da bu akımın değerini anladılar.

Buse: Evet madem Türkçe şarkı dedik, sözlerdeki bu motivasyonu nasıl elde ediyorsun? İçindeki genç nerede? 

Kaan: Hep söylüyorum; bunlar benim yaşadığım şeyler değil. 21 yaşındayım, o kadar çok şeyi nasıl yaşamış olabilirim? Sadece birazcık izlemek, okumak, görmek, onlarla alakalı olanları birleştirebilmek, biraz da bir şeyler yazıp çizme yeteneği varsa insan onları bir araya getirebiliyor. Ama ben bu zamana kadar kendime ben edebiyatçıyım, ben şairim, ben müzisyenim demekten utandım, çekindim. Çünkü insanlar çok acımasızca eleştirebiliyorlar böyle şeyleri. Ben eğer edebiyat ile ilgilenip edebiyat okuyorsam ve müziğimin içinde insanları etkileyen bir şey varsa, ben de o işin içindeyim, uğraşıyorum. 

Ama nasıl yaptığım/yazdığım konusunda hiç bir fikrim yok. Şarkı yapmaya otururum, yapamam. Saatlerce uğraşırım veya bazen haftalarca uğraşırım yapamam. Ama bir gün gelir otururum 15 dakikada bir şarkı yazarım, hit olur. Hiç bildiğim kullandığım bir yöntemim yok. Allah vergisi (gülüşmeler)

Buse: Evet, bir de belki  grup arkadaşlarının sonrasında sana kattığı çok şey olmuştur.

Kaan: Tabi, zaten çok uğraştık. İki ara yüz değiştirdi Yüzyüzeyken Konuşuruz. En başında yalnızdım, sonra bazı arkadaşlarım geldi. Onlarla bir sene çaldık olmadı. Onlarla da ayrılmak zorunda kaldık. Bayağı bir uğraştık bir sound çıkartabilmek için ve son formunu aldı grup. Çünkü baktığımızda şarkılar ne kadar güzel olursa olsun, canlı performanslarda insanlara bir sound verilmesi gerekiyor.İnsanların o sound ile tatmin olması gerekiyor. Mesela canlı performanslarımız çok kötü olduğu için 
ilk konserlerimizde hep eleştirildik.Ama kötüydü gerçekten, yapamıyorduk. Evde kaydedilmiş şarkıları aynı şekilde konserlerde sunamıyorduk dinleyicilere. Bunun üzerine çalıştık ve albümle beraber bir sound çıkardık ortaya. Artık konserlerde de o sound üzerinden çalıyoruz. Bunda Engin’in de çok büyük etkisi oldu, Burak’ın da. Burak basçımız, aynı zamanda yapımcımız. Bobrock kendisi. (gülüşmeler)



Buse: Engin,  Yüzyüzeyken Konuşuruz’a katkıda bulunmadan önce yani grupla çalışmaya başlamadan önce ne düşünüyordun grup hakkında?

Engin: Çok oturup düşünmedim açıkçası. Çok araştıran, çok müzik dinleyen bir insan değilim bu da öz eleştiri olsun. Ben tanıdıktan sonra içine girmeye başladım gerek sound  gerek atmosfer olarak. Güzel oldu sanırım, ben öyle düşünüyorum. Kendi açımdan bakıp yorum yapmam, ama bunda yapayım.

Buse: Çünkü tanışma evresi olmuştur, belli zaman geçirmişsinizdir birlikte. Ve tüm çalışmaların sonunda bir ışık vardır, artık grup son formunu almıştır.

Engin: Işık görme işi yok bende. Işığı görünce yaratıcı taraf bitiyor. Tamam, oldu falan yok asla. Ben hala kendi gitarlarımı dinlemiyorum eleştirmekten. Bu durumdan da memnunum.

Kaan: Biz kendimize çok takık insanlarız. Yaptığımız hiç bir şeyi dinleyip “ Mükemmel, işte bu!” diyemiyoruz. Çünkü çok fazla tedirginiz müzik konusunda. Bu da birazcık kaygı aslında. Beğenecekler beğenmeyecekler kaygısı mı, yoksa kendimizle alakalı bir tatmin noktası, kendi egomuzla alakalı bir şey mi? Ne düşünüyorsun?

Engin: Benim egomla alakalı olabilir, seni bilmiyorum ama.(gülüşmeler)

Kaan: Bütün şarkıları Kaan yapıyor. (gülüşmeler)

Engin: Hiç bir zaman tamam biz ''Sound’u yaptık, tamam mükemmel. Şimdi bunun ekmeğini yiyelim. Bu Sound’a 5 şarkı daha çıkaralım..'' demedik. Hala tatmin olamayıp deniyoruz.

Kaan: Bir de albümdeki şarkıları çalmaktan sıkıldık.O albüm bitti bizim için. Sürekli aynı 10 şarkı. Zaten 6 aydır albüm kaydı meselesindeyiz. Albümdeki şarkıların öncesinde de 1 yılları var.

Burak:  Albümde yer alan şarkılardan önce yayınladığınız eski şarkılar da vardı. Bu sebepten dolayı mı eski şarkılara albümde yer vermediniz?

Kaan: Aynen öyle. Ama önümüzde 5 yıllık bir albüm projesi var. 5 yılda 5 albüm çıkartacağız. O 5 albümün içinde de eski şarkıların hepsini h
er birine üçer tane şarkı koyarak tamamlamayı düşünüyoruz. Ama genel olarak bundan sonraki albümlerin hepsi yeni şarkılardan oluşacak. Kimsenin dinlemediği şarkılar olacak. Ben öyle bir stratejik hata yapıyorum. Şarkıyı yayınlamadan önce şarkıyı kendi evimde demo olarak kaydedip kendi Soundcloud hesabımdan paylaşıyorum. İnsanlar dinliyor. Ondan sonra albümde dinleyince beğenmiyorlar. Bu hatayı yapmayacağım artık. Belki yine eleştirecekler ama olsun.

Burak : Şarkıların ve sözlerinin bir anda aklına geldiğini söylemiştin. ''Albüm yapacağız, şarkı çıkarmalıyız.'' düşüncesi seni/sizi sıkıştırıp zora sokar mı ?

Kaan : 5 yılda 5 albüm çıkartmak gibi bir zorunluluğumuz yok, bu sadece bir hedef. Zaten bir şey akarken o kovayı doldurmak da önemli. Sonuçta sürekli yapıyoruz. Sürekli bir aradayız, sürekli enstrümanlarımızlayız, başka işimiz gücümüz yok. Güya ben okuyorum ama okula gitmiyorum. Sürekli müzik yapıyorum. O müzik yapılırken de, hazır şarkılar da varken kayda girmek önemli. Kayda girdiğimizde biz 4-5 ay geçirmiyoruz. Teker teker kaydetmiyoruz. Aynı anda oturup çalıyoruz, canlı kaydediyoruz o yüzden hazır şarkılar oluyor. Albümde illa 10 şarkı da olmasına gerek yok. 6 şarkılık bir albüm yaparız. Olduğu kadar yani.

Buse: İlk EP’niz ''Birkaç Yıl Sonra  Utanılacak Şarkılar''. Gerçekten utandığınız şarkınız var mı dönemde?

Kaan: O isim biraz geyikti. Daha önce hiç o kadar aşk kokan şarkılar yapmamıştık. O yüzden ismini öyle olsun dedik. Aşk şarkıları yazdık aptal gibi, kesin utanırız diye. Şarkılardan utanmıyoruz. Sadece sıkıldık. Nick Cave’de aşk şarkısı yapıyor. Aşk şarkısı yapan adam illa Halil Sezai gibi mi olacak yani.

Buse: Şarkılar demişken albüme geçiş yapmak istiyorum. Kayıt süreci nasıldı? Kimlerle çalıştınız?

Kaan: Bir gün evde oturuyordum. Burak Güngörmüş’ten – Fono Müzik’ten- bir mail aldım. Aynen ‘’Gençler albüm yapmak ister misiniz?’’ diye yazıyordu. Hakan Abi (Hakan Özer) albümün sanat yönetmenliğini yaptı. Hakan Abi bizim şarkıları Burak’a dinletmiş. Burak’da hemen albüm yapaşım bu çocuklara diyor onun üzerine. Mailler, görüşmeler derken arkadaş olduk, çok sevdik birbirimizi. Ondan yaklaşık 2 ay sonrada grubun son halini tamamladık ve şarkıları seçtik, stüdyoya girdik. Asıl kayıtlarımız üç gün sürdü bizim. Sonrasında mix’leri aldık, dinledik. Neresinin olup olmadığı konusunda tartıştık ve yaptığımız kayıtların üzerinde küçük düzenlemeler yaptık. Gitar ve vokallerin bazılarını değiştirdik. Araya Gezi Parkı  dönemi/olayları girdi. O sırada mix/mastering süreci oldu. Asıl hedefimiz albümü haziran başında yayınlamaktı ancak Gezi olaylarından dolayı ertelendi. Eylül sonunda yayınladık.
Albümde davulları Oğuz Kon çaldı, şu an konserlere de birlikte çıkıyoruz. Klavyeleri de Oğuz çaldı.  Elektrik gitarları Engin çaldı, akustikleri de ben çaldım. Vokallerde ben vardım. Bas gitarı Burak çaldı. Kayıtlarımız Ergin Abi, Ergin Özler yaptı, Deneyevi Stüdyosu’nda. Emre Niaşncı ve Garip Özden albümün ses teknisyenleri olarak çalışan arkadaşlarımız. Emre hala konserlerimizde ses tekniyesliğini yapıyor. Engin ve ben bazı şarkılarda Teoman Kumbaracıbaşı’nın amfisini kullandık. Öyle yani. Arkadaşlarla birlikte kolektif bir iş oldu.

Buse: Harika. Peki albümden nasıl bir reaksiyon alıyorsunuz?

Kaan: İlk dinleyici kitlemiz şarkıları çok fazla beğenmedi. Alıştıklarından farklı tınlayan bazı sesler yüzünden hala eski kayıtları dinlemeyi tercih ediyorlar ama Yüzyüzeyken Konuşuruz’u ilk defa dinleyen insanlar çok beğenmişler albümü. Müzik yazarları albüm hakkında güzel yorumlarda bulundu. Hoşumuza gidiyor bu durum tabi ister istemez. Albümün beğenilmesi gayet güzel.

Buse: Peki albüme nasıl ulaşabiliyoruz?

Kaan: Paranız yoksa Youtube’dan dinleyebiliyorsunuz ama paralıysanız iTunes’dan indirimli olarak satın alabiliyorsunuz. Normal fiyatıyla da D&R, Mephisto gibi müzik marketlerden alabiliyorsunuz. Fizy’den de dinleyebilirsiniz. Öyle faşistlik yapmıyoruz. Para vermeden de herkes dinleyebilir albümü.

Buse: Ya da konserlerde canlı dinleyebiliriz tabii.

Kaan: Tabi ki, buyurun gelin.

Buse: Bu arada Gezi sürecindeki ‘’Sen Taştan Biz Ağaçtan’’ çok başarılıydı. Hem durumu hem de hissettiklerimizi şarkıda bulabiliyorduk ki çok da sevildi. Zira kaos döneminde müzisyen korkmaktan çok,  üretmeli diye düşünüyoruz. Alternatif sahnede bunun gibi çok güzel örneklere rastladık.

Kaan: O şarkıyı yaparken aslında içerikten çok sound’a dikkat etmiştik. ‘68 Amerikan gençliğinin Vietnam ile alakalı yaptığı şarkılar gibi, The Doors’un şarkılarına bir göndermeydi  sound olarak. ’68 Amerikan psychedelic - politik müziğin esinlenmesiydi. İçerik de güzel oldu ancak yayınlanma süreci geç oldu. Çünkü o sırada gerçekten Gezi’nin içindeydim. Birebir sahadaydım ve eve gidip şarkı yapma fırsatım olmadı. Olayların üzerinden 1-2 hafta geçtikten sonra eve gidip üzerine düşünebildim. Öyle ortaya çıktı. Gezi olayları güzel bir olgunlaşma sürecini beraberinde getirdi. Aydınlanma Çağı gibiydi. Siyasetin Gezi’deki hali gençleri her açıdan besledi.



Buse: Aynen öyle. Oradaki ruh, atmosfer, düşünce bambaşkaydı. Çok şey öğretti, kattı. Peki alternatif sahne ile başlamışken; alternatif sahne iletişiminiz nasıl?

Kaan: Yüzyüzeyken Konuşuruz hakkındaki yorumları okumuşsunuzdur. Bizi en çok benzettikleri/örnek gösterdikleri grup Büyük Ev Ablukada. Bu durumu bazı açılardan kabul ederken bazı açılardan reddediyorum. Büyük Ev Ablukada, bugün, bu jenerasyon için bir kapı açtı. Bize gaz veren grup oldu  aslında. Hepimizin bunu kabul etmesi gerekiyor. Ama baktığımız zaman Yüzyüzeyken Konuşuruz’un ya da Halimden Konan Anlar’ın ya da Yok Öyle Kararlı Şeyler’in aslında çok da fazla müzikal benzerlikleri yok. Sadece bir jenerasyon var ortada. Jenerasyon hareketi. Gezi Parkı gibi. O yüzden bu gruplar birbirinin çakması demek yerine aslında saygı duymak gerekiyor. Bu durum haricinde kendi jenerasyonumuza baktığımızda benim çok sevdiğim, grup olarak da çok başarılı bulduğumuz isimler tabi ki var. Birkaç isim dışında diğerlerinin hepsi çöp!

Buse: Çok iddialı oldu bu yahu.

Kaan: Ama bizim jenerasyondan bahsediyorum; Halimden Konan Anlar, Can Güngör, Rehber, Nihil Piraye, Peygamber Vitesi… Eski topraklardan da say say bitmez; Nekropsi – ki en başarılı grup benim için - , DDR, Cemiyette Pişiyorum… Cemiyette Pişiyorum dinleyerek büyüdüm ben. Deli Gömleği aynı şekilde, çok severim. Ama onlar bizi sevmez, ne yazık ki.

Buse: Neden öyle düşünüyorsun?

Kaan: Bilmiyorum, popçu olarak görüyorlar bizi belki de. (gülüşmeler)

Buse: Siz popçu değilsiniz ama yaptığınız müzik ister istemez popülerleşiyor. Belki bu yüzdendir.

Kaan: Evet, ne yazık ki böyle algılar oluyor.

Buse: Yine isimlerden gidecek olursak, kimlerden etkileniyorsunuz?

Kaan: The Black Angels ve Allah-las yeni jenerasyondan etkilendiğim isimler. Eskilerden de Nick Cave tabi ki çok değerli ve beni etkileyen söz yazarlarından birisi. Bob Dylan, Mark Lanegan yine çok sevdiğim isimlerden. Ama söz yazımı konusunda en çok etkilendiğim kendi topraklarımdan isim Cenk Taner, Kesmeşeker.

Engin: Yüzyüzeyken Konuşuruz müziği için bende etki uyandıran grup Hariçten Gazelciler oldu. Sadece onu söyleyebilirim herhalde.

Buse: Yüzyüzeyken Konuşuruz yurt dışına açılmayı düşünüyor mu?

Kaan: Dünyayla paralel bir akımda görüyoruz Yüzyüzeyken Konuşuruz’u, 60ths Royal akımında. Eğer o akımın Türkiye’deki yansıması olarak bakar dinleyiciler, bizi elbet göreceklerdir indie folk, psychedelic folk akımında. Bu noktada tabiki açılabiliriz dünyaya ancak kendi dilimizi kullanrak müzik yapıyoruz. Kendi coğrafyamızdan ekleyerek üretiyoruz. Bu yüzden Batı tarafından ilgi çekme şansı var. Bu durumdan umutluyuz. Sadece Batı değil, komşu ülkelerden de bizi dinleyenler var. Azerbeycan, İran, Rusya ve Yunanistan’da dinleyici kitlesi edindik. Sanıyorum yakın zamanda Azerbeycan’a konsere gidebiliriz.

Buse: Gittiğiniz yerler de besler müziğinizi.

Kaan: Evet. Geçenlerde de Meksika’da 15-20  kişinin dinlediği/takip ettiği verilerini gördük. Amerika’da da - 10 adet sanırım -  iTunes üzerinden albüm satın alınmış. Bu tarz veriler de mevcut. Nerede ne oluyor, kimler dinliyor, takip ediyoruz çünkü müziğinin ne kadar insana ulaştığını bilmek heyecan verici bir olay. Üstelik bu aşamadayken yurt dışında konser  verecek olma fikri çok heyecanlı.

Buse: Tabiki. İster istemez insanı daha çok motive eder. Burada bencilliğimi devremeye sokuyor ve Avrupa Yakası’nda daha çok konser vermeniz gerektiğine inanıyorum.

Burak: Kadıköy grubu gibi algılamakla da alakalı sanırım.

Kaan: Evet, bir yerde daha çok çalıyoruz  gibi bir algı var ama işin gerçeği bu tarafta 2 konser veriyorsak Kadıköy’de 1 konserimiz oluyor. Geçen sene de öyleydi. Burada Hayal Kahvesi’nde, Kadıköy’de Karga’da çalıyorduk. Zaten Kadıköy’de maddi bir şeyler bekleyerek konser vermiyoruz. Bizim bir evimiz var: Karga. Çalarsak sadece orada çalıyoruz. Kadıköy’de arkadaşımın çalıştığı bir kitap evinin, Hayal Yayınları’nın tiyatro salonu açma gibi bir projesi var. Tiyatro Seyirlik diye bir yer açacaklar Rexx’in sokağında. Kadıköy’ün büyük bir tiyatro sahnesi olacak. Sanıyorum Süreyya Operası’ndan sonra gelen en büyük sahnelerden biri olacak. Orada bie akustik konserimiz olacak ve konserde yaş sınırlaması olmayacak. Bizi dinleyen 18 yaşından küçük dostlara hediye mahiyetinde katılabilecekleri bir akustik konser yapacağız. Sonrasında da hep Beyoğlu’ndayız herhalde. 6 Aralık’ta Bronx’tayız. Henüz netleşmeyen Babylon, Salon konserleri de olacak. Şu sıralar İstanbul dışına ağırlık verdik. Küçük çaplı bir turne üzerinden konserlerimiz olacak. O yüzden İstanbul’a çok yoğunlaşamıyoruz ama turne bitince İstanbul’da da büyük konserler olacak.  

Buse: Yüzyüzeyken Konuşuruz dışında hayatlarınız nasıl gidiyor?

Engin: Çalışıyorum, gitar dersi veriyorum, kağıt üzerinde de bir okuduğum bir okul var. Onun dışında da pek bir şey yapmıyorum.

Kaan: Ben de okuyorum, Marmara Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı. Ama iş güçten dolayı okula pek gidemiyorum. Derdim mezun olup diplomayı almak değil de derslere gidip yeni şeyler öğrenmek. Çünkü edebiyatın dersleri çok zevkli oluyor. Bir de yazı çizi meseleleri…

Burak: ‘’Yüzyüzeyken Konuşuruz hayatımızın tümü değil.’’ demiştiniz. Ve müzik ve sanatla iç içe yaşayan insanlarsınız.

Kaan: Evet, hayatımızın odak noktası değil. Bizi dinleyenlerin yükledikleri kadar büyük anlamlar yüklemiyoruz. Beraber olmak ve beraber çalmaktan çok memnunuz, güzel bir iş yapıyoruz, eğleniyoruz.
Engin: Yüzyüzeyken Konuşuruz’u sahiplenmiyoruz raddesinde değil de insanların yüklediği anlamlara bakınca bu durumu bazen komik buluyoruz.   

Mesela ‘’çay’’ meselesi… Birkaç şarkıda şarkıyı güzelleştirsin, keyif katsın diye sembol minvalinde kullanılmış bir sözcükken dinleyiciler bir anda çay modası başlattılar.

Engin: Akşama kadar çay içiyoruz gibi düşüncelere kadar yol aldı.

Kaan: Bu durum rahatsız eden bir meseleye dönüşmeye başladı. Çayı severiz ama çaycı adamlar değiliz. Biraz da bizim şanssızlığımız oldu. Yeni çıktığımız zamanlarda Leyla ile Mecnun çayı çok popüler bir hale getirmişti. Yüzyüzeyken Konuşuruz’un da birkaç şarkısında çay geçiyor diye o akımda biz de nasibimizi aldık. Ama aslında onunla paralel olmayan bir durumdu.

Buse: Çay meselesi sonunda gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Son olarak; albüm hayatınızda ne gibi değişikliklere sebep oldu?

Kaan: Albümle birlikte bazı formaliteler oluştu hayatımızda. Bir kısmı da samimiyetten uzak. Bunları gören insanlar da ‘’Ünlü oldular ve tavırları değişti.’’ yorumunda bulunabiliyor. Aslında öyle bir şey yok. Sürecin büyük kısmı formalite. Bir konserde güzel giyinmek ve güzel fotoğraflar çekilmek, bir albümün getirdiği formalitelerden… Albümü yayınladık diye bu kadar üzerimize gelinmesinin bir manası yok! Albüm sadece bir kartvizit. Belki tamam, endüstrinin malı olduk ancak bu endüstrinin içinde hala aynı insanlarız. Endüstrinin bizi kendine benzetmesi gibi bir durum söz konusu değil. Dinleyiciler neden/niçin bizi seviyor, takip ediyorlarsa, hala öyle devam ediyoruz. Ve bu leş endüstrinin içinde biz de varız; bizim gibilerin sesi var. Meclise girmek gibi bir şey. Sırrı Süreyya Önder’in mecliste olması gibi bir durum. 




Share This
Subscribe Here

0 yorum:

 
Avaz Avaz Dergisi

izliyorlardı

Avaz Avaz Copyright © 2011 BeMagazine Blogger Template is Designed by Blogger Template
In Collaboration with fifa