Bizimkisi bir aşk hikayesi
İlk görüşte aşka inanmazdım.
Ta ki kahvaltı yaparken arkada ses olsun diye açık duran televizyonda "Advanced Dungeons and Dragons"ı görene kadar. Birkaç dakika içinde ”ehe mehe”ler kahkahalara dönüşmüştü ve ben kafesteydim.
Scrubs'ın son bölümünü izlerken kendime bir söz vermiştim: bir daha asla bu kadar bağlanmayacaktım. Ancak bilmediğim bir şey vardı: hayat sürprizlerle doluydu ve ben bu sözü verirken bir sonraki kıymetlimin varlığından habersizdim.
Bir hafta içinde onunla ilgili var olan her şeyi öğrenmiştim: paintball’a bayılıyor, bir şey anlattığında mutlaka popüler kültür referansı yapıyor ve ufak tefek konularda, deli olduğunu düşündürtecek kadar takıntılı olabiliyordu. Kendimden bahsetmek namına yaptığım tek şeyse söylediklerine karşı ”İnanmıyorum, sen de mi?” demekti.
Community konusunda gerçek bir “cansıkan”a dönüşmüştüm. Her bölümü ikişer üçer kere izlemem yetmiyormuş gibi çevremdeki herkesi “İzle. İzlesene. İzleyin.” diye darlar hale gelmiştim. Bir süre sonra kendimi onun etrafında şekillenmiş bir halkanın içinde buldum. Bitmek tükenmek bilmeyen bir coşkuyla yastık savaşlarından, battaniyelerden ve Dreamatorium'dan bahsediyorduk.

Şu günlerde, Dan Harmon'un gidişi (ziyadesiyle gönderilişi) ile birlikte ilişkimizin sekteye uğrayacağı tedirginliğini yaşıyorum. Her güzel olan şeyin de bitmeyeceğine olan inancım naiflikten öteye gidemiyor.
"Community bundan sonra bir şeye benzemeyecek" herkesin dilinde ve ben bir "Keşke zamanında bitseydi"ye daha hazır değilim.
0 yorum:
Yorum Gönder