Teşekkürler, çocuklar...
Geçtiğimiz perşembe akşamı Babylon'da sahne alan isim The Twilight Sad'di. Havaların soğumaya iyiden iyiye başladığı şu günlerde Kasım ayını The Twilight Sad ile karşılamak kelimenin tam manasıyla muazzam oldu. Konserin üzerinden 5 gün geçmesine karşın etkisinden hala çıkamıyor ve ekibin son albümlerini tekrar tekrar döndürüyorsam, yazıma The Twilight Sad'e ve organizasyonda emeği geçenlere teşekkürlerimi sunarak başlamam da pek tabii fayda var demektir.
Öte yandan belirtmek isterim ki; The Twilight Sad konserine ilişkin tecrübe ettiklerimi uzun uzadıya kılı kırk yararak anlatamayacağım. Keza perşembe gecesine dair zihnimde yer edenleri deştiğimde "Harika bir geceydi!"nin civarlarında tekrar tekrar dolandığımı fark ettim. Zira o kadar net ve problemsiz bir konserdi ki "tekrar gelseler" temennilerinden öteye gidemiyor insan. Evet, böyle bir açıklama faslının ardından 1 Kasım'a dönecek olursak; Babylon'da gerçekleşen konser öncesinde sahne alan isim The Ringo Jets'ti. The Ringo Jets bağımsız sahnenin başarılı gruplarından ve gümbür gümbür çalıyorlar. Bu noktada The Ringo Jets gibi enerjisi yüksek bir ekibin öngrup olarak sahne alması yerinde bir seçimdi. The Twilight Sad öncesinde insanlar The Ringo Jets ile ısınma turlarını yaptılar, sıkıntı basmadan ana konsere geçiş yapmış oldular. The Twilight Sad başladığında Babylon oldukça kalabalıktı. Hatta bu kalabalık İskoç topluluğun vokali James Graham tarafından da görmezden gelinmedi ve şaşkınlıkla karışık mutluluğunu ifade etti, teşekkürlerini esirgemedi.
Post-rock kıvamındaki müziklerine, shoegaze tandanslı gitar ve James Graham'ın pürüzsüz, aksanlı vokalleri eklenince gece akıp gitti bizler için. 2007'de yayınladıkları albümleri Fourteen Autumns & Fifteen Winters'la parlayan ekip, gece boyunca 2012'de çıkardıkları son albümleri No One Can Ever Know'a ağırlık verdi. Sahnede sergiledikleri performans o kadar kanlı canlı ve göz doldurur nitelikteydi ki, eminim benim gibi pek çok kişi beklediğinden fazlasını tecrübe etti. Albüm kayıtları da iyi ancak ekibin canlı performansı ayin gibiydi. Canla başla çaldıkları enstürümanları, vokal James Graham'ın kulakların pasını silen, hissiyat yüklü vokali ve Ian Curtis esintili dansları aklımı başımdan aldı. İki saniyeliğine dahi gözümün sahneden ayırmak istemedim. James Graham o kadar içinden gelerek ve ruhunu katarak söyledi ki Ian Curtis danslarını yapmaya başladığında içimden sempati seli akıp gitti. Konser 1 saat sürdü, bis için sahneye geri dönmediler. Geçen o 1 saat de zaten o kadar dolu dolu geçti ki sahneye tekrar dönmemelerini yadırgayacak fırsat bırakmadılar.
Velhasıl, İskoçya denince akla ilk etapta gelenlere Mogwai ve Trainspotting'e ilaveten The Twilight Sad de dahil oldu diyor yazımı son albümden Another Bed ile noktalıyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder