8 Ağustos 2010 Pazar

Arcade Fire İçimizi Rahatlatıyor



Endişelenmeyin, rockstarların çocuklukları da en az bizimkiler kadar sıkıcı geçiyormuş.






İnsan nam hayvanın en ilginç, takip etmesi en heyecan verici, yaşamaya ve tecrübe etmeye de en hevesli evresi henüz sapienteleşmemiş çocukluk yaşlarıdır. Medeni kurumların eziciliği tarafından henüz tam olarak sindirilmemiş, kısmen yabanıl bir durumda, daimi bir zulüm ve hayret evresinde yaşar çocuklar. Onları konu eden, hatta onların gözünden bizi anlatmaya çalışan her kurguyu, vaktinde sonsuzmuş gibi gözüken ama daha yirmili yaşlarımızda dibini bulduğumuz geleceğimize, vaktinde aklımıza koyduğumuz her şeyi başarabileceğimize dair edilen ama fos çıkan vaatlere ağıtlar yakarak, hayranlıkla överiz. Sanki yüz binlerce yıllık homo sapiens doğası bu değilmiş gibi kaybettiğimiz masumiyeti yüceltir, arkasından ağlarız.




Bu teşbihte bir hata yoksa eğer, sevdiğim grupların diskografilerini düşündüğüm zaman anlıyorum ki bana onları sevdiren kariyerlerinin çocukluk evreleri. Elinde kendisini iyi kötü başarıya ulaştırmış bir formül olan insanın bu formülü keşfetmesine tanık olmak, farkında olarak ya da olmayarak tekrarlayıp durmasına tanık olmaktan daha ilginç çünkü. İnsan doğasını takdir edebilmenin şartlarından biri, elinde bozuk bir pusulayla düz mü yuvarlak mı olduğunu kimsenin bilmediği bir dünyada okyanusa açılma aptallığını gösterenlere hayranlık duyabilmek çünkü.




Funeral'ın yıllardır bıkmadan dinlediğim, ömrüm boyunca da dinleyebileceğim bir albüm olmasının sebebi Arcade Fire'ın, etrafındaki her şeyin yeni olmasının verdiği heyecanı müstakbel hayal kırıklıklarının getirdiği tedirginlikle buluşturup, sanrılara dalmadan ve dramatize etmeden anlatabilen, ve bu hikayeleri U2 gibi sırf azametli olsun diye değil, anlatısı bunu gerektirdiği için azametli olan melodilerin üzerine işleyebilen bir grup olmasıydı. Neon Bible'ın iyi albüm kategorime ucundan kıyısından girmesinin sebebi ise, keyifle dinlediğim bir albüm olmasa da bir bütün olarak ele alınmaya imkan vermesi ve Arcade Fire'ın, iki albüm gibi kısıtlı bir veriyle bile olsa, evrildiğinin gözlemlenmesini sağlamasıydı. Nihayetinde Funeral'ın çocukları büyümüş, omuzlarına kerameti kendinden menkul kurumlar tarafından nedeni sonucu belirsiz sorumluluklar yüklenmiş ve buna uygun olarak da ilk albümün coşkusu ve masumiyeti yerini duygusuz bir monotonluğa bırakmıştı. The Suburbs ise, Neon Bible gibi vasatın üstü bir albüm olmasının yanında, Funeral ve Neon Bible'da iyi kötü sağlanan tutarlılık hissini tamamen bozarak aslında korktuğum ama gerçekleşmesine pek de ihtimal vermediğim bir hayal kırıklığı yaşattı.




İlk albümlerinden altı, ilk single'larından yedi yıl sonra su yüzüne çıkan bir gerçek var: Arcade Fire'ın kafası karışık. Üç albümde çocukluktan ergenliğe ve yetişkinliğe geçip, sonra üçünün bir garip harmanına geri dönen bir anlatıları var. Önce orijinal işler yapıp sonra imitasyona geçiyorlar, ki 80'ler pop müziğinin imitasyonunu yapmaları da durumun vehametini katlıyor. Win Butler'ın Funeral'da dışarıyı gözleyen, basitliğine rağmen kolay cevaplardan kaçınan samimi sözleri, sonraki albümlerde bakışı içe, kendine döndükçe yerini anlaşılmaz bir şekilde tepeden bakan, yersiz bir erdem taslayan, metaforlarını sakarca işleyen, Roger Waters-vari bir dayatmacılık tadı veren sözlere bırakıyor. Butler'da gani gani bulunmadığının zaten farkında olduğumuz söz yazma yetisi, banliyölerin Holden Caulfield'ı kimliğini üstüne uydurmaya çalışırken rahatsız edici hale gelmeye başlıyor. Şarkıların birbirinin içine geçip kaybolacağı raddede yalın ve düz melodilerle neredeyse bir saat geçirdikten sonra çözümünü disko ritmleri üzerine Casio klavye baslarıyla getiren The Suburbs belki ele aldığı konu bakımından sözlerle müzik arasında bir uyum sağlıyor olabilir, ancak inişli çıkışlı bir trafiğin getirebileceği katarsisi yaşatmaktan ziyade dinleyicisini en iyi ihtimalle sersemletiyor.




Bu yılki Super Bowl reklamlarında Wake Up'ın kullanılması ve grubun bu hafta iki gece üst üste Madison Square Garden'da çalması, hatta bu iki konserden birinin Monty Python'dan Terry Gilliam yönetmenliğinde youtube'dan canlı yayınlanması grubun ticari bakımdan değerinin zirve yaptığını gösteriyor. The Suburbs'ün bende uyandırdığı ve dillendirmeye çekindiğim endişe ise yaratıcılık bakımından zirvelerinin üzerinden yıllar geçmiş olması. Tabii Arcade Fire ayarında bir gruptan ümidi kesmek zor, ama bir sonraki albümlerinde de American Beauty komasından çıkmayı başaramazlarsa yolun oradan sonrası yokuş aşağı olacak.


Tüm videolar 5 Ağustos MSG konserinden.
Share This
Subscribe Here

1 yorum:

Aybike Afşar on 9/8/10 1:34 ÖS dedi ki...

Funeral gibisi gelmedi o ayrı ama Arcade Fire'dan ümit kesilmez.

 
Avaz Avaz Dergisi

izliyorlardı

Avaz Avaz Copyright © 2011 BeMagazine Blogger Template is Designed by Blogger Template
In Collaboration with fifa