2 Ekim 2011 Pazar

Röportaj: Dredg

Dredg İstanbul'da, 1 Ekim 2011. Dredg, karşımızda, 2 Ekim 2011. 


Bugün Dredg'leydik. Vokalistleri Gavin Hayes ve gitaristleri Mark Engles'la lafladık. Bu sırada basçıları Drew Roulette içeride tavla oynamaktaydı. Bateristleri Dino Campanella da epey yorgundu.

Soyut-somut arasında şüphesiz en keyifli yolculuğumuz.

Okumaya başlayın!


Burcu: Harika bir şov izledik biz dün akşam. Sizce nasıldı?

Mark Engles: Teşekkür ederiz. Biz de eğlendik. Müzik sisteminde ara ara problem oldu ama güzel zaman geçirdik. Sadece kalabalık biraz sessizdi, sanki onlar bizi sadece dinliyorlarmış gibi geliyor o zaman. Bu zor bir şey çünkü biz sert bir müzik yapmasak da içine çok fazla enerji katmaya çalışıyoruz. Yani biz sert müzik yapan bir grup değiliz ama üzerine çok çalışıyoruz. İçine çok fazla enerji yüklüyorsunuz ama kalabalık sessiz olunca biraz garip kaçıyor.

Gavin Hayes: Özellikle de daha büyük konser mekanlarında.

Mark: Evet, bir sürü insan size bakıyor oluyor ve onların gürültü çıkarmasını sağlamaya çalışıyorsun, istiyorsun. Ama bir yandan da anlayabiliriz sessiz olduklarında. Ben de konserlere gidiyorum, süper-deli değilim, grubu sadece izlediğim ve tadını çıkardığım zamanlar oluyor benim de. O yüzden anlayabiliyorum da durumu.

Cem Berk: Bizim açımızdan da oldukça farklı bir deneyimdi. Kutlamaktan ziyade konsantre olup izlediğimizin gerçek olduğunu fark etmeye çalışıyorduk.

Gavin: Bu aynen benim size bakıyor olmam gibi. Ben de o anda neler olduğunu bilmiyordum. Bir an durdum ve “Şu an Türkiye’deyim. Ne yapıyorum ben burada?” diye düşündüm. Sonra hoşuma gitti, ilginç bir şey.

Mark: İnsanların sahneden görüntüsü ve gelen sesleri de şahaneydi bu arada.

Burcu: Sahneden inip dinleyicilerle tokalaşmanız da güzel oldu.

Gavin: Evet, bence de güzel oldu.

Cem Berk: Burada neden bu kadar popüler olduğunuza dair bir fikriniz var mı?

Mark: Dün akşam konserden sonra neden bizim müziğimizin bazı ülkelerde diğer ülkelerde olduğundan daha fazla sevildiği üzerine birileriyle konuştum. Muhtemelen kültürle alakalı bir şeydir. Biri burada, 2002’de, El Cielo’yu yayınladığımız yılda, ünlü birkaç grubun olduğundan söz etti. Onlar da bizi destekliyorlarmış, bizden herkese bahsediyorlarmış. Grupların isimlerini hatırlamıyorum ama bunu ilk defa duydum, böyle bir şeyin olduğunu bilmiyordum. Şimdi internet var ve bir şekilde promote ediliyoruz, Facebook ve Twitter gibi şeyler sayesinde kimin desteklediğini öğrenebiliyoruz. İnsanların bize bu şekilde yardım ettiğini bilmek güzel.

Cem Berk: 2002’de böyle bir değişim olduğunu söyleyebiliriz gerçekten, yaklaşık 4-5 grup vardı. Evet, bu dediğiniz doğru bir çıkarsama bizce de. Bir de dün gece Taksim civarlarında içtiğiniz yönünde tweet’ler gördük.

Mark: Evet, hatta sonra da birkaç hayranımızla bir barda buluştuk.

Burcu: Yani çok fazla etkileşimde bulunma şansınız oldu.

Mark: Evet. Sonuçta hiç bilmediğiniz bir şehirdeyseniz bu şehri deneyimlemek için en keyifli yol. Onlar bana benim grubumla ilgili sorular soruyorlar. Ben de onlara aynı tempoda bu şehir ve ülke hakkında sorular sordum, iyi oldu.

Cem Berk: İstanbul?

Gavin: Muhteşem.

Mark: Şimdiye kadar çok sevdim.

Cem Berk: İlk gelişiniz, değil mi?

Mark: Evet. Çok sevdim, burada çok rahat ediyoruz.

Gavin: İnsanlar çok kibar, bizi çok rahat ettiriyorlar.

Mark: Burada neredeyse hiç stres yok.

Cem Berk: Biraz müziğinizden konuşalım. Gözlemlediğimiz kadarıyla, diskografinizi Catch Without Arms öncesi ve sonrasi olarak değerlendirebiliriz. Eğer yanlış düşünüyorsam lütfen düzeltin.

Mark: Aslında bu söylediğin gayet mantıklı geliyor bana çünkü Catch Without Arms ile Pariah arasında çok fazla zaman var. Dört sene, sadece o geçen zaman bile çok önemli, çok fazla şey değişti; hayatlarımız değişti, kayıt metotları değişti, prodüksiyon şirketiyle problemler... Değişen bir şeye giriştik ve zaman değiştikçe biz de değiştik.

Cem Berk: Bir de o zamanda müziğin üretimi, dağtımı değişti. Müziği farklı modellerle üretip, dağıtıp, kullanıyoruz. Bunlar değişirken sizin müziğe bakış açınızın da değiştiğini söyleyebilir miyiz?

Gavin: Evet aslında. Böyle şeyler hep aklında oluyor insanın. Bu değişimlerden illa ki etkilenmişizdir çünkü insanlar artık müziği satın almıyorlar.

Mark: İnsanlardan bizim müziğimizde eski kayıtlarımızı daha fazla sevdiklerini öğrenmemiz bile çok zaman aldı. Bu türden yorumları daha önce duysaydık biraz daha onun üzerine eğilirdik. Biz Amerika’dayken kimsenin umrunda olmuyor. El Cielo’yu beğendiklerini söylemeleri yedi yıl aldı. Bu yüzden bu kadar değiştiğimizi anlamak epey zor ama sürekli farklı şeyler denememiz de mantıklı çünkü insanların bir önceki yaptığımız beğenmediklerini düşünüyorduk. Bug Eyes muhtemelen tek şarkımızdı Amerika ve Almanya’da bazı insanların beğendiklerini söylediği. Bilmediğimiz için sürekli yeni şeyler denemeye çalıştık.

Cem Berk: Müzik sürekli olarak değişmeye devam edecek gibi görünüyor. Spotify mesela, Facebook’a eklemleniyor ve orada müzik üreten insanlar ortaya çıkıyor ve o platformda müzik dinleyebiliyorsun ve arkadaş çevren de ne dinlediğini görüyor. Müzik bu şekilde çok hızlı yayılmaya başladı. Bu türden değişimlerin sizi de etkileyeceğini düşünüyor musunuz?

Mark: Olabilir. Biz de aramızda konuştuk, kısa ve uzun albümler yapmayı mesela. Yaptığın müziğin stilinden çok müziği sunuş şeklin değişiyor. Müzik üretimi bundan hiçbir zaman o derece etkilenmemeli. Ancak format olarak daha kısa kayıtlar yapmayı ve yeni modellerle dağıtmayı tabii düşünüyoruz.

Cem Berk: Üretim süreci bir grup için çok zordur ve sizden bahsettiğimizde bu daha zor olmalı. Pariah çıkardığınız zamanlarda ufak videolarınız vardı, son albümü çıkartırken de viral videolarınızı izledik. Bu türden bir kampanya düzenlemekteki motivasyonlarınız nelerdi?

Gavin: Bu insanların ne olduğuyla ilgilenmesini sağlıyor. Özellikle stüdyodayken dışarıdan insanların bununla ilgileniyor olması benim çok hoşuma gidiyor, bir sanatçı bir şeyler yapıyor ve onu izleyenler varmış gibi geliyor. Üretim ve kayıt süreçlerini insanlarla paylaşmak oldukça ilginç bir şey iki taraf açısından da. Bir yandan da bu aşama aşama kayda tanık olmak demek ve bu hayranlarımızın hoşuna gidiyor, bunu takdir ediyorum.

Cem Berk: Gelecekte yapacaklarınızla ilgili elle tutulur planlarınız var mı? Ya da plan yapıyor musunuz?

Mark: Biz gerçekten plan yapmıyoruz. Bu dört insan neredeyse 20 yıldır birbirini tanıyan insanlar. Dolayısla birbirimizin özel hayatlarında yaptıklarına saygımız var ve bu birbirimize ilham veriyor. Muhtemelen bir yıl geçtikten sonra tekrar bir araya geleceğiz ve müzik yapmaya başlayacağız.

Cem Berk: Size ilham veren nedir?

Mark: Hayat? Yemek, gezmek, seks... hepsi.

Cem Berk: Sadece müzik üretmiyorsunuz, sanat üretiyorsunuz. Bu yüzden özel olarak size neyin ilham verdiğini sormak istedim.

Mark: Diğer sanatçılar, yazarlar, müzisyenler, her seferinde değişen şeyler...

Gavin: Aile, arkadaşlar, iletişimler... Stand-up şovlar.
(gülüyoruz)

Gavin: Bu doğru, yalan söylemiyorum. Stand-up şovları seviyorum. Bazı komedyenler hayattan bir şeyler katıyorlar şovlarına, ciddi şeylerden bahsediyorlar.

Burcu: Kim mesela?

Gavin: George Carlin en sevdiklerimdendir. Komedyenden fazlasıydı o adam. Anlattıklarında çok fazla gerçek hikaye vardı ve bu onu komik yapan.

Cem Berk: Bill Hicks gibi olanlardan bahsediyoruz, değil mi?

Gavin: Evet, aynen öyle. Mesela Ode to the Sun, ismiyle George Carlin’den ilham alarak koyduğum bir isimdir.

Cem Berk: Öyle mi? Bilmiyorduk bunu.

Mark: Ben de bilmiyordum. (gülüyoruz)

Gavin: Joe Pesci de aynı şekilde, bazı bölümlerde görülebilir.

Cem Berk: Böyle şeylerden bahsedince şunu merak ettim: din hakkında neler düşünüyorsunuz?

Gavin: Çocukken bir süre katolik okuluna gitmiştim ama ailem de buna o kadar önem veren insanlar değildi, iyi bir okul diye oraya göndermişlerdi. Noel’de kiliseye gittiğimizde babamla falan, 10 dakika sonra “Burası çok kalabalık, hadi çıkalım!” diyorum.

Mark: Ben dini konular hakkında çok şey okudum, çok şey öğrendim. Ama inanan biri değilim. Amerika’da inanan insanlar, inanmayan insanlardan daha az şey biliyorlar, başka dinler hakkında ve dinleri hakkında da. Ama bildiklerini sanıyorlar. Benim gibi inanmayanlarsa daha fazla şey okuyorlar dinle ilgili ve açık görüşlü hale geliyorlar. Ve bu çok önemli ve insanların bunlardan nasıl etkilendiğini, bu türden şeylerin varlığına nasıl inandıklarını gözlemlemek büyüleyici.

Cem Berk: Bu da beni şu soruya getirdi: Başlıca konulara değinen şarkılarınız var. Leitmotif, konsept albümünüz. Sonrasında daha kişisel sorunlara yoğunlaşan şarkılarınız var, mesela Information, The Thought of Losing You.

Gavin: Aslında Information o kadar da kişisel sorunlara yoğunlaşmış değil. Aslına bakarsan hepsi kişisel. (gülüyoruz). Bence bu daha çok melodiyle alakalı bir şey. Şarkının melodisi ve benim onu nasıl yansıttığım benim için kişisel olan şey. Sözler ona fon oluyormuş gibi daha çok, pençeleri gibi.

Mark: Gavin daha çok müziğin moduna uygun olan sözleri sonradan ekliyor şarkılara, Triangle’da olduğu gibi. Ama uygun kelimeleri seçiyor tabii ki de, mesela The Canyon Behind Her’de sakızlardan bahsedemezsiniz, şarkının hissiyatına göre aynı hissi verecek sözleri koyuyor.

Burcu: Üretim süreciniz nasıl oluyor? Belli bir formülünüz var mı şarkıları üretirken?

Gavin: Genel olarak belirlediğimiz bir yol yok.

Mark: Her seferinde değişiyor. Bazen ben tek başıma bir yerde yazıyor oluyorum, bazen hepimiz birlikte yazıyor oluyoruz. Bu yüzden de şarkılar da kendi aralarında farklılık gösteriyorlar. Durağan hale gelmekten, sıkıcı olmaktan kaçınmaya çalışıyoruz. Kendimizi tekrar ettiğimizde sıkıcı hale geliriz, bizim bir şeyleri doğru yapmadığımız anlamına gelir bu.

Burcu: Bu albümde kayıt süreciniz diğer albümlerden epey farklı olmuş. Bir araya gelmeden hazırlamışsınız albümü. Biraz anlatabilir misiniz?

Mark: Kayıt sürecine dahil edilmedik. Bu bizi canlandıran bir şey oldu ama. Yeni bir şey yapmak istiyorduk. Biz aynı odada birlikte çalmadık, herbirimiz bir şeyler hazırladıkça bu albümde beraber çalıştığımız yapımcımız Dan the Automator onları bir araya getirdi. Bu iyi bir şeydi bir yandan, sound’umuza yeni şeyler kattık ve bir yandan da daha kolaydı, daha az kavga oldu ve dolayısıyla daha çabuk gelişti her şey.

Cem Berk: Bir daha aynı yolu kullanacak mısınız?

Gavin, Mark:  Hayır.

Mark: Bizim için daha deneysel bir şeydi. Sonraki sene tekrar stüdyoya girdiğimizde, kontrolü tekrar kendi elimize almak istiyoruz. Muhtemelen bunun tam zıttı olacaktır.

Gavin: Albümlerin hepsi birbirinden farklı, bu da en farklısı oldu. 

Cem Berk: Umarım bu soracağımı yanlış anlamazsınız ama, acaba Catch Without Arms günlerinize geri dönme ihtimaliniz var mı?

Mark: Dediğim gibi, kendimizi tekrar etmek istemiyoruz. Ama yeni yapacağımız şeyin bir öncekinden farklı olmasına özen gösteriyoruz. Dolayısıyla seneye daha fazla müzik yapacakmışız gibi görünüyor ve son kaydın tamamen zıttı olacak gibi görünüyor. Biz kendimize hiçbir zaman “Haydi Catch Without Arms günlerimize geri dönelim!” gibi bir şey söylemiyoruz, böyle düşünmüyoruz. Eğer öyle sonuçlanacaksa, o sadece biz öyle olduğumuz için olacaktır.

Gavin: Muhtemelen daha fazla rock yapacağız, birbirimize daha fazla dokunacağız.

Cem Berk: Hayranlarınızın ne düşündüğüyle ilgileniyor musunuz? Yani, önce hayranların düşündüğüyle ilgilenip sonra mı üretiyorsunuz, yoksa üretip sonra mı ilgileniyorsunuz hayranlarınızın düşündükleriyle?

Mark: Önce üretiyoruz sonra ilgileniyoruz hayranların söyledikleriyle. Çünkü önce kendin beğenmelisin yaptığın şeyi. Hem ayrıca kendin beğenmediğin şeyi üretmen olmayacak bir şey. Ama tabii ki de insanların bizi desteklemesine saygı duyuyoruz ve insanların bizim müziğimizden keyif almalarını sağlamaya çalışıyoruz. Ama bence sanat genel olarak fazlasıyla kişisel bir şey. İnsanların beğenmeyeceğini düşündüğün ama yine de üretmekte olduğun bir şey varsa, çok da umursamıyorsun. Daha önce de demiştim, El Cielo zamanında insanların ne düşündüğünü hiç bilmiyorduk.

Cem Berk: Sizi İstanbul’da bir kez daha izleme fırsatımız olacak mı dersiniz?

Gavin: Umarım olur.

Mark: Gelecek yıl gelmek üzerine bir şeyler konuştuk biz de buradaki insanlarla. Neresi olur, ne zaman olur bilmiyorum ama tekrar gelmekten memnuniyet duyarız.

Gavin: Yaz zamanında gelebiliriz. Festival olabilir mesela, Rock’n Coke. Emin değilim ama süreç ne getirecek, şu an hiçbir şey kesin değil.

Mark: Evet belki de başka şehirlere de gideriz ama henüz hiçbir şey net değil.

Burcu: Biz sizi tekrar görmekten çok büyük mutluluk duyacağız.




Fotoğraflar için Didem Dinçsoy'a, organizasyon için Ece Yörük'e teşekkür ederiz.
Share This
Subscribe Here

0 yorum:

 
Avaz Avaz Dergisi

izliyorlardı

Avaz Avaz Copyright © 2011 BeMagazine Blogger Template is Designed by Blogger Template
In Collaboration with fifa