Chris Anderson medyanın geleceğini anlattı.
Günümüzün en önemli süper starları kim?
Kültür ve sanat üzerine çoğu sohbet günümüzde yeterince büyük yıldızlar olmadığı şeklinde son bulur genellikle. Bu içinde yaşadığımız kültürel ortamın özellikleri ile ilgili çoğu soruya uygun bir cevap verir. Peki yanlış tarafa bakıyorsak, bulmaya çalıştığımız yıldızlar artık göğün bambaşka tarafında parlıyorlarsa?
.
Bir müzik dergisi olarak müzik kadar yayıncılık da doğal ilgi alanımıza giriyor. Yayıncılık, biz genç kuşağın bile içine doğduğu dünyaya göre çok farklı yerlere gelmiş durumda. Her zaman dünyaya yön veren akımların belirleyicisi olan medya, şimdi kendisine bir yön bulmaya çalışıyor.
Yeni Medya Düzeni Konferansı, işte bu yönün tartışıldığı muhteşem bir organizasyon olarak katılımcıların zihinlerinde yepyeni kapılar açtı. Avaz Avaz olarak her konuşmacı hakkında çok fazla şey söyleyebilecek olsak da, bizi her zaman etkileyen bir yayının başındaki isim ve konferansın en harika sunumlarından birini yapan Chris Anderson üzerinde biraz daha durmamız gerektiğini düşündük.
·
Wired 1993 yılında arkasında bilim dünyasının çok önemli insanları ile kurulduğundan beri teknolojinin hayatımızı nasıl etkilediğini anlatarak dünyanın sayılı dergilerinden biri oldu. Elde ettiği muhteşem başarı sadece zeki ve yetenekli insanlardan oluşmasından kaynaklanmıyordu; dünya bambaşka bir yere dönüşmeye başlamıştı. Dergiler edebiyat, müzik, sinema ve tasarım dünyalarından sonra sonunda teknoloji dünyasının starlarını da yaratmaya başlamıştı. İlginç icatlar, bilgisayar programları, internet şirketleri bir anda arkadaşlarımızla konuşmalarımıza girmeye başladı. İlgili ilgisiz birçok insan teknoloji dünyasının önemli şirket ve insanlarını tanımaya başlamıştı. Dünya yeni starlarıyla tanışıyordu. Wired doğru damarı yakalamıştı.
“Nerd” terimi yeni bir yaşam stilindeki insanları tanımlamak için kullanılırken Wired bu yaşam stilini sürükleyen güç olmuştu ama işler terse dönecekti. İnternete ekonomik olarak sanıldığından fazla değer yüklenmesi sonucu “dot-com bubble” olarak bilinen internet balonunun patlamasıyla dergi büyük bir krizin içine girmişti. Herkes internet girişimciliğine yüz çevirmeye başlarken yeni yaşam stili de değerini kaybediyor gözüküyordu. Fakat hala internet burada ve hala bizi heyecanlandıran girişimler ile geleceği şekillendirmeye devam ediyor, üstelik bunların çoğunun “iyi ya da kötü” olduğuna karar verilen yer hala Wired. O felaketten bugüne nasıl geldik?
2001 yılında artık internetteki bilgi kaynaklarıyla rekabet nedeniyle giderek güç kaybeden Wired’ın başına Chris Anderson getirildi. The Economist, Science ve Nature gibi dergilerdeki başarılı geçmişi ve birikimiyle Anderson bahsettiğimiz yeni medya düzeni içerisinde Wired’ı gerçek bir canavara dönüştürdü. Hidrojenle ilgili duyduğunuz o büyük lafları gündeme taşıyan da, internet balonu sonrası teknolojik yatırımların, hatta tüm ekonominin geleceği ile ilgili en önemli modellerden olan Long Tail’i gözlerimizin önüne seren de Wired’dı. Basılı formatının kusursuzluğunun yanında internette yarattıkları muhteşem içerikle de Wired bizim gibi birçoklarına ilham vermeyi ve yepyeni bir dünyanın gündemini kontrol etmeyi başardı.
Bu başarının arkasındaki isim olan Chris Anderson, Yeni Medya Düzeni Konferansı’nda sahneye çıktığı zaman yaşadığımız heyecanı tahmin edebilirsiniz sanırım. Elinde tuttuğu iPad’i, bir vaizin elindeki kutsal kitap gibi sallıyordu. Çoğu kişi bir Apple sunumuymuş gibi yadırgasa da Anderson bambaşka bir şeye işaret ediyordu. “Wired olarak web’de başarısız olduk” dedi. Wired’ın geçtiğimiz aylardaki olay yaratan kapak konusu The Web is dead. Long live the Internet'i okuyanlar için sunumun gittiği yön belirginleşmeye başlamıştı.
Makale, ücretsiz web girişimleri çağının geride kaldığını, geleceğin, endüstrinin taşları yerine oturdukça paralı uygulamalar ile erişilen kapalı dünyalar olacağını söylüyordu. Dünya dijitalleştikçe ve buradaki imkanlar arttıkça yayın dünyasının buraya adapte olmak için harcadığı efordan Wired’dan da örnekler vererek bahsetti ve bu çabaların işe yaramadığının altını çizdi. Bize defalarca sorduğu ve keywordler ile vermeye çalıştığı “Dergi nedir?” sorusunun cevabı her neyse, bu web’e uyarlanamıyordu. İşin büyüsü olan bilgiyi tasarım ile paketleme işi burada işlemiyordu. İnterneti çok sevdiğini tekrarlasa ve imkanlarını defalarca vurgulasa da şu açıktı: Geleneksel medyanın yaşamını sürdüreceği yer burası değildi. iPad’i yeniden eline aldı. Medyanın yıllardır beklediği yeni yaşam alanı artık gözükmeye başlamıştı. Bunun daha ilk adım olduğunu söylüyor ve yayıncılara büyük göç için gerekli yönü gösteriyordu: Web’e doğru değil, tablet bilgisayarlar vb. ile ulaşılacak uygulamalar dünyasına doğru.
App Store’da bir numaradaki dergi uygulamasının sahibi olarak bu dünyanın gerekliliklerinden ve imkanlarından da bahsetti. Kuşkusuz en önemli fark üzerinde geçirilen vakit ve içeriğe para ödenmesiydi. Ücretsiz içeriği ekonomi modeli olarak benimseten birisinin şimdi buna para ödenmesinden bahsetmesi önce kafa karıştırsa da Long Tail’in tanıdık grafiği ile kafaları berraklaştırdı. Şimdilik en büyük problem para nedeniyle kuyruğun uzak kısımlarında kalıp yeterince insana ulaşamamaktı. Teknolojinin azalmasıyla bu sorunun da çözüleceğini açıkladı ve fiyatlandırma politikalarının da daha sağlıklı bir şekle geleceğini anlattı. Gelecek burada yatıyordu.
Geleneksel medyanın son büyük markalarından biri olan Wired, yeni medya düzeninde hayatını sürdürecek en önemli isimlerden olacağını da göstermiş oldu böylece. Mark Zuckerberg’in hayatı film olurken ve Steve Jobs her yerde karşımıza çıkarken rollerinin henüz bitmediği ortada zaten. Saman kağıtlardan günümüzün parlak dergilerine, oradan kısa bir web denemesi sonrası tablet bilgisayarlara doğru uzanan yayıncılık serüveni hala heyecan verici bir belirsizlik içerisinde. Bu heyecanın bir parçası olmak için Wired’ın iPad uygulamasının videosuna bir göz atmanız yeterli olacaktır sanırım.
0 yorum:
Yorum Gönder