15 Aralık 2011 Perşembe

Oradaydık: Profesyonel

En kötü kısmı, bilet bulmaya çalışması



Uzun zamandır bilet arıyor olmasına rağmen, hala kapalı gişe oynayan Profesyonel'i henüz izleyememiş olanlardan özür dileriz ama geçtiğimiz günlerde büyük bir zevkle izlediğimiz oyuna dair izlenimlerimizi sizinle paylaşmak istedik.

Oyun, Cevahir Alışveriş Merkezi Salon 2'deydi. İlk eleştiri, mekanla ilgili. Mekan, tasarım itibariyle bir tiyatro salonundan çok sinema salonu. Her yerden,  oyunu kaliteli bir şekilde izlemek mümkün değil. Eğer bu mekanda bir oyun seyredecekseniz mümkün olduğunca en arka sıradan ve kenarlardan uzak durun.

Oyunun konusu şöyle: Teodor (Yetkin Dikinciler) basılmış iki kitabı olan bir yazar olmasının yanı sıra, bir yayınevinin yeni genel yayın yönetmenidir. Normal bir iş gününde, yine kitaplarını bastırmak isteyen ısrarcı yazarlar  ve genel yayın yönetmeni olmasından haz etmeyenlerle uğraşırken gizemli, garip bir yabancı (Bülent Emin Yarar) onu ziyarete gelir. Teodor'un masasının üstüne daha önce hiç görmediği dört kitap ve Teodor'un hayatını baştan aşağıya değiştirecek bir cümle koyar: "Bu kitapları sen yazdın!"

Yugoslavya'daki büyük dönüşümün öncesi ve sonrasını iki birbirine zıt karakter üzerinden sorgulayan kara-komedi türündeki Profesyonel, sizi adım adım gizemli bir sona sürükleyen ve tüm oyun boyunca kafanızda büyük sorularla son sahnesini beklediğiniz oyunlardan değil. Hatta ilk yarım saat içerisinde bütün gizemi çözmüş oluyorsunuz. Buna rağmen son saniyesine kadar gözünüzü kırpmadan izliyor olamamızın ise üç sebebi var:


İlki, yazar Duşan Kovaçevic. Size Yugoslavya'nın yakın tarihi hakkında  sıkmadan bilgi vermekle kalmıyor, dünden bugüne değişen tüm dinamikleri iki karakterin birbiriyle ilişkisini kullanarak basit ve ilgi çekici bir şekilde anlatıyor. Oyunun dairesel kurgusu, tüm olayın başladığı daktilo sesi ile bitişi için  söyleyecek söz bulmak zor.


İkincisi, elbette oyuncuları. İlk sahneden itibaren karşınızda, seyirciyi de oyuna dahil edip, sahne ve seyirci arasındaki dinamiği yaratan ve tüm oyun boyunca canlı tutan bir Yetkin Dikinciler var. Seyirciyle öyle muazzam bir iletişim kuruyor ki oyun boyunca acaba hangisi doğaçlama, hangisi metinde var, birinci sıradaki adamın suratına bilerek mi yoksa yanlışlıkla mı suyu püskürttü sorularıyla boğuşuyorsunuz. En önemlisi bunları yaparken öyle sakin, öyle doğal ki onu daha önce izlediğiniz tüm rolleri unutturuyor ve onunla tekrar tanışıyorsunuz. Bülent Emin Yarar ise baştan sona abartı yüklü karakterin altından muazzam kalkıyor. Öyle ki ilk başlarda deliliğiyle sizi şaşırtmasına rağmen oyunun ortalarına doğru onu böyle kabul etmeye başlayıp, normal karşılıyorsunuz. Oyunda Yetkin Dikinciler, ne kadar seyirciyle iletişim halindeyse, Bülent Emin Yarar o kadar oyunun içindeydi. Bu izlerken öyle  güzel bir durum oluşturuyor ki, bir karakterin anısını anlattığını ve diğerinin sadece onun anlattığı bu anıda hatırlanan bir başka karakter olduğunu size çok güzel hissettiriyor. Gülen Çehreli ve Cenap Oğuz'u da unutmamak gerek. Gülen Çehreli aynı zamanda yönetmen yardımcısı da olduğu oyunda, küçük adımları ve tüm zerafetiyle Yetkin Dikinciler ve Bülent Emin Yarar arasındaki bu pinpon maçının molaları oldu, seyircinin tazelenmesini sağladı. Cenap Oğuz ise metinin karakterine verdiği zorluğa ve ansızın sahneye girip, çıkmasına rağmen dikkatimizi çekmeyi başardı.  


Üçüncüsü ise bence alkışı en fazla hak edeni: Böylesi muazzam ve zorlu bir işin arkasındaki usta yönetmen: Işıl Kasapoğlu. Oyun iki saate yakın sürdü, tüm salon doluydu ve oyun sonunda kimse kapıya yönelmeden yirmi dakika boyunca ayakta aralıksız alkışladı.


Profesyonel, bilet bulmak için çektiğiniz ve çekeceğiniz tüm o işkencelere değecek bir oyun. Üstelik izledikten sonra aynı zorluklara tekrar katlanmak, tekrar tekrar izlemek isteyeceksiniz.
Share This
Subscribe Here

0 yorum:

 
Avaz Avaz Dergisi

izliyorlardı

Avaz Avaz Copyright © 2011 BeMagazine Blogger Template is Designed by Blogger Template
In Collaboration with fifa