9 Ocak 2010 Cumartesi

Röportaj: Cenk Ünnü


Pentegram'ın bateristi Cenk Ünnü ile konuştuk.  


Türkiye’de Rock müzik denince akla gelen ilk gruplardan Pentagram’ın bateristi Cenk Ünnü’yle Beşiktaş’ta kendi işlettiği Pena Müzik Evi’nde çok keyifli bir röportaj geçirdik. Müzik adına her şeyden, herkesten biraz tattık, öğrendik, eleştirdik ve sorguladık… Bu keyifli sohbeti sizlerle de paylaşmak isteriz.

Buradan kendisine bize vakit ayırdığı için teşekkürü bir borç biliriz.


Balacan Ayar: Öncelikle Heavy Metal’in başlangıcıyla başlayalım röportajımıza. Black Sabbath ve Heavy Metal’in çıktığı döneme baktığımız zaman bu müziğin madenlerde çalışan işçilerle bağlantılı olduğunu görüyoruz. Neden bu insanlar metal müziğe yöneldi? Sizce onu, o zamanda farklı kılan, diğer türlerden ayıran neydi insanlar arasında?

Cenk Ünnü: Black Sabbath 70’li yılların başlarında kuruldu. Heavy Metal’in işçi sınıfıyla olan hareketi daha 80’lere doğru olmuştur. Black Sabbath o hareket başladığı zaman çoktan dört tane albümünü çıkarmış durumdaydı, dolayısıyla o hareketin dışındaydı ama İngiltere’de o dönem patlayan Heavy Metal; Iron Maiden, Judas Priest gibi grupların önderliğini yaptığı metal akımıydı ve bu harekete katılan gruplar, o dönem İngiltere’de ekonomik kriz ve işçilerin grevleriyle kesiştiği bir dönemdi. Bu greve katılan işçilerin çocukları Heavy Metal müziğinin etkisi altına girmeye başlamışlardı. Heavy Metal’deki isyanla kendilerinin yaptıkları bu işçi hareketi tam pekişmiş durumdaydı ve kendilerine bunu çok yakıştırdılar. Dolayısıyla bu hareket müziğin adının konulmasına da vesile oldu. Ama Black Sabbath’ı bunlardan ayrı tutmak gerekir; o daha eski bir gruptur. Bu arada bunların çıktığı dönem İngiltere’de bir Punk hareketi vardı, o yavaş yavaş yerini Heavy Metal’e bırakmaya başladı. Gençler punk olan saçlarını o dönemde uzatmaya başladılar. Biz burada kısıtlı imkânlarla takip etmeye uğraşıyorduk, yurtdışından albüm getirmeye çalışıyorduk. Bozuk görüntüler, kasetler bile bizim için çok önemli kaynaklardı o dönemki yoklukta.

Balacan: Heavy Metal, Blues, Rock N’ Roll ve hatta Klasik müzik’in birleşmesiyle oluşan bir tür. Bunları birleştiren neydi? Örneğin Ozzy Osbourne’un Mr. Crowley parçasının Barok teknik ve üsluplar içermesi gibi…

Cenk Ünnü: Heavy metal çok yönlü bir müzik bir kere. İçinde birçok tarzı barındırıyor, bir metal grubu klasik müzikten de etkilenebiliyor, ya da Blues’un daha sert çalınmış halinden de, hatta Jazz’ın ufak bir yorumlanması bile bu türün içinde var, birçok grup bunları tema olarak kullanabiliyor. Dolayısıyla Heavy Metal’le birçok müzik tarzından bahsedebiliriz, hatta Heavy Metal’den de türeyen müzikler sonraki yıllarda çıkmaya başladı; Speed Metal, Trash Metal gibi. Ama tabi bunların kökeninde de Blues yatıyor, Blues’dan türeyen Hard Rock’ın daha sonra Heavy Metal’e dönmesi, daha sonra diğer tarzların ortaya çıkması… Mesela Faith No More grubunun cd’lerini dükkânlarda Heavy Metal bölümünde bulursunuz ama aslında dinlediğiniz zaman funk ağırlıklı bir müzik tarzıdır.

Balacan: Black Sabbath’la Heavy Metal, Venom’la Black Metal, Slayer’la Trash Metal... Hepsinin kendine özgü bir soundu var; ama hepsi metal müzik çatısı altında toplanıyor. Metal bu derece birbirine nasıl bağlı kalabildi ve nasıl bu kadar dallanıp budaklanabildi sizce?

Cenk Ünnü: Bir kere gitar olayı çok önemli Heavy Metal’de, her parçada bir gitar solosu vardır mesela. Biz eskiden kaset ya da cd’de şarkıyı dinlerken solo bitsin öyle ileri alalım parçayı derdik. Gitar parçanın özünü oluşturur, ritm daha sonra onun üstüne eklenen davul, bass partisyonları, vokal bölümleri... Heavy Metal’den türeyen müzik tarzlarına baktığınızda gitarın çok önemli bir yer tuttuğunu görürsünüz. Mesela Black Sabbath’ta Tony Iommi tam Riff Master bir adamdır. Onun bulduğu riff’lerden, 80’lerdeki gruplar çok fazla etkilenmiştir. Çiçek çocuklarda var tabi o dönemde, onlar bambaşkadır.(Gülüyor.) Ben de çok severdim Beatles’ları, Woodstock’ları falan. Onlar olmasa bütün bunlar hiç çıkamazdı.

Ömer Faruk Kazancı: 80’lerde metal altın çağını yaşadı fakat 90’larda Grunge ve daha alternatif grupların da çıkmasıyla metal iyice dağılmadı mı? Metalden türemiş yeni müzik tarzları ortaya çıktı ama artık eskisiyle çok farklı havadaydılar. Metalin bu yeni dönemi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cenk Ünnü: 90’larda olay iyice değişti, tüketim arttı internetin de ortaya çıkmasıyla. Ayrıca, Heavy Metal artık o kadar ilgi görmüyor, yurtdışına baktığımızda da. Sadece kemikleşmiş bazı gruplar var hala aynı hayran kitlesiyle yürüyen, Iron Maiden gibi. Heavy Metal de bir yerde tıkandı. Prodüktörler artık aynı şeylerden sıkıldı, farklı bir arayışa girdiler. Mesela Nirvana çıktı 90’larda, bir anda Seattle akımı başladı. Daha sonra Pearl Jam’ler, Alice in Chains’ler vs patladı. Değişik bir akım çıktı. Bir yandan İskandinav’daki ekstrem metal grupları çıktı, Death Metal grupları gibi. Dallandı budaklandı yani iyice. Heavy Metal bence özünü kaybetti. Bütün bu gruplar Heavy Metal’den çıktı diye “hepsi çok iyidir” demek mümkün değil; çünkü ben asıl Heavy Metal’in 80’lerde patladığını ve o zaman müziğin daha sağlam temellere oturduğunu düşünüyorum ve bunları takip eden gruplardan da çoğunu çok taklit buluyorum. Aynı başarıya, aynı ruha, aynı ritm yapısına sahip olmadıklarını, sadece taklitten ibaret olduklarını düşünüyorum. Bana kalırsa 80’ler metalin parlayan yılıydı, 90’larda o ruh, o büyü biraz bozuldu. Hala çok iyi gruplar çıkıyor ama 80’lerdeki zevki vermiyor. Teknolojinin de etkisiyle o dönemki metal ve o ruh yerini başka bir şeye bırakıyor. Mükemmel soundları olan gruplar var, 80’lerdeki daha ilkel kayıtlar, analog soundlardan çok daha iyi yeni dijital soundlar ama ben yine de analogları tercih ediyorum çünkü o dönemin tadı başkaydı. Şu anda arkada çalan Deep Purple mesela, o kadar güzel kayıtlar yapmışlar ki biz burada hala dinliyoruz.

Balacan: Metal aslında sosyal bir boyutu barındırıyor içinde. Yani aslında metalin bir derdi var. Eskiden bugüne kadar bu algıda bir değişiklik oldu mu?



Cenk Ünnü: Bütün metal gruplarının bir derdi var diyemeyiz. Mesela derdi olmayan bir akım, Glam Metal vardı. Onların bir derdi yoktu mesela onlar sadece güzel giyinip, boya makyaj yapıp güzel kızlarla beraber olup içki içerlerdi ama bu da bir dert, bir anlatı diyorsanız haklısınız ama işçi hareketlerinden türeyen bir müzik için olayın bu boyuta gelmesi yanlış. Ben bu koşulda derdi var diyemem onlara. Mesela o dönemde yine Queensryche diye bir grup çıktı, onlar işçi sınıfı söylemlerini devam ettiren, sosyalistlerin haklarını savunan bir gruptu, hala da devam ediyorlar. Böyle gruplar da var ama bütün grupların derdi var demek değil bu. Bütün gruplar savaş karşıtı değil mesela; ama hepsi aykırıdır diyebiliriz. Sokakta yürürken hemen fark edebilirsin mesela.

Ömer Faruk: Metalin popülerleşmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Aykırı olmakta popülerleşti aynı zamanda. Bu metalin ruhuna aykırı değil mi?

Cenk Ünnü: Bir süre sonra buna engel olamıyorsunuz. Çok satan bir grup var diyelim, Bon Jovi gibi. Çıktığında çok fakir bir gruptu, başarılı oldukları görüldü ve bir anda çok popüler oldular. Klip çekiyorlar, dergilerde posterleri var, kaçınılmaz son popüler olmaları. Ama bazı gruplar bu popülerliğe karşılar. Fotoğraf çektirmeyen, posterleri olmayan ama buna karşın çok sevilen gruplar da var. Mesela Metallica 4. albümünde ilk klibini çekti ve ben o yüzden Metallica’yı eskiden daha çok seviyordum, adamlar popülerliğe tamamen karşılardı. İlk 3 albümde inanılmaz satış rakamlarına ulaştılar, konserine binlerce kişi geliyordu ama ortada ne bir klip ne de popülerliği sağlayacak başka bir şey vardı. Ne zaman Justice For All çıktı ve One’ın klibi çekildi, ondan sonra da devamı geldi, popüler oldular. Arada ince bir çizgi var. Ulaşması zor oldukça, daha değerli oluyor müzik. Şu anda üretmenin zor, tüketmenin çok kolay olduğu bir dönemdeyiz. Şebnem Ferah’ın albümünü bekliyorduk hepimiz. Üç günde bitti olay, herkes internetten indirdi, konuşuldu, eleştirildi ve bitti. Şimdi yeni bir şey bekleniyor. Şebnem o albümüne dört buçuk yılını verdi; ama her şey konuşulup bitti bile işte.

Balacan: Kadın ve Metal algısı. Dünya’da Kadın ve metal hangi noktada birleşiyor? Mesela Doro&Warlock ya da Arch Enemy’nin Brutal vokal’i Angela Gossow gibi…

Cenk Ünnü: Çok fazla örneği yok aslında Brutal Metal yapan kadının. Kadın metalde bir objedir. Müzisyen olarak rastlamak zordur. Hep albüm kapağını süsler, özellikle glam gruplarında bir metadır. Kadını biraz kullanıyorlar, bunu kabul etmek gerek ama kadınlar da onların konserlerini doldurup onlara izin veriyorlar. Karşılıklı alışveriş gibi…

Cansu Bilgici: Opera eğitimi almış insanların, ‘Melissa Cross’ gibi, metale eğilimli olmalarını nasıl açıklıyorsunuz? Sonuçta konservatuar katı bir ekoldür.

Cenk Ünnü: Belki de konservatuardaki sıkı, katı eğitim onu bunaltıyordur, mesela Özlem Tekin’in biraz öyle olduğunu düşünüyorum. O katı şeyden bunalıp kendilerini daha aykırı bir müziğe atıp rahatlatmak istiyor olabilirler. İçinde çok fazla armoniyi bulunduran bir müzik tarzı metal, klasik müzik eğitimini aldıysan onu rahatça uygulayabilirsin metalde. Mesela Pop’ta ya da Hiphop’ta bunu çok sınırlı uygularsın, bu yüzden metali tercih ettiklerini düşünüyorum.



Balacan: Gün geçtikçe, çok fazla şey türemeye, sürekli teknoloji ve geçmişin bir sentezi yapılmaya başlandı. Bu geçmişe dönüş ve teknolojinin bir arada kullanılması bir kısır döngü, yani dünyanın takıldığı nokta mı; yoksa aslında bu patlamaya hazır bir bomba mı var?

Cenk Ünnü: Zaten bu hep olur. 60’lı yıllarda da çok popüler olan bir şey, 70’li yıllarda tekrar ısıtılıp insanların önüne kondu. Bu biraz da ticari diye düşünüyorum. Artık değişik bir şeyler yapmak istiyorlar. Grupların image maker’ı da “Sana yeni bir imaj bulalım, değişik ol” derken bir bakıyor ki 70’lerde ya da 60’larda moda olan bir şeye dönüyor. Müzikte eski benim zaten her zaman tercihim. Yeni kuşak da 80’leri 90’ları bilmediği için onlara değişik geliyor. Eskiye dönüş bu anlayışla da ilgili. Judas Priest, Iron Maiden, Metallica gibi gruplar da 80’lerin bu ününün mirasını yiyorlar artık. Üretmekte çok zorlaştı, hemen tüketileceğini biliyorsun sonuçta. Konu da bulunmuyor eskisi kadar, bir ara savaş karşıtı olmak modaydı. Her şey böyle sırayla gidiyor biraz da aslında. 80 ve 90’larla ilgili bir şey daha eklemek istiyorum. O dönemlerde bir haftada birçok iyi albüm çıkardı. Çıkan her albüm iyiydi, inanamıyorsun böyle düşününce. Şimdi hayal kırıklığı daha çok yaşanıyor, arzuluyoruz iyi bir albüm çıksın diye ama çıkmıyor. Çok kısır bir dönemdeyiz. O dönem her çıkan insanlar için yeniydi, daha tüketilmemişti. Gitar da herhangi bir şeyi kullanmak bile ilk olabiliyordu. Artık her şey kullanıldı, bitti. Yeni bir şey çıkamıyor çok da. Ama insanlar bir yenilik peşinde, bu da aslında biraz da para için sanırım.

Balacan: Türkiye’de adını duyurmaya Pentagram ile başlayan Metal müzik, 97’de Anatolia albümü ile iyice yerel tınılar kazandı. Bu birliktelik nasıl gerçekleşti ve nasıl tepkiler aldı?

Cenk Ünnü: Bizim zamanımızda İngilizce metal müzik yapan grup fazla yoktu. Rock grupları vardı, Whiskey, Devil gibi… Biz onların konserlerine giderdik, ama İngilizce metal müzik yapan bir grubun konserinde bulunmak rezalet bile çalsalar yine de muhteşem oluyordu diye düşünüyorum. Pek konser de olmazdı zaten o dönemler. Biz yabancı grupları örnek alıp sadece yabancı ülkelerde çalma amaçlı İngilizce albüm yapmaya karar verip, grubu kurup besteler yaptık. İlk albümümüz Türkiye’de çıkan ilk İngilizce sözlü albümdür. Onu çıkartana kadar da çok uğraştık. Müzik tarzını beğenmediler, onu kabul ettiklerinde ise Türkçe olsun dediler tabi biz kabul etmedik, sonra Kürtçe olsun dediler, daha özgün müzik olsun dediler, o zaman Ahmet Kaya’nın, siyasi müziğin tam patladığı sıralardı. Tabi onu da kabul etmedik. En sonunda bir şekilde, artık para kazanmayı falan da düşünmeyip, kabul ettirdik. Zaten o albümden para da kazanılmadı. Sonra ikinci albüm geldi, vokal değişti, müziğimiz biraz daha zenginleşti, daha güzel oldu gitar soloları mesela. Yurtdışında daha iş yapacak tarzda oldu. İlk albüm daha yabancı grupların kopyası gibiydi, o albümü de çok seven var. Ben de severim aslında ama daha kopya gibiydi. İkinci albüm Pentagram’ın tarzının daha oturduğu bir albümdür. Daha sonra artık konserlerimiz çoğalmaya başladı, yurtdışından bir firmayla anlaştık. Yurtdışında bir turne yaptık, Danimarka’ya vs. gittik. Oraya gittiğimiz zaman anladık ki bizim tarzımız da müzik yapan çok grup var, bir şeyler farklı olmalı. Oraya Türk’ler bizi dinlemeye geldi, bakakaldılar. Aynı yabancı gruplar gibi geliyorduk onlara. Sonra biz aynı yabancı gruplar gibi çalarak bir yere varamayacağımızı anladık. Dolayısıyla Anatolia bizden bir şeyleri içine katıp ama metal ruhunu da kaybetmeden neler yapabiliriz diye uğraşmamız sonucu çıktı. Fanatik metal dinleyicisinden kötü tepkiler aldık. O sıralarda Şebek diye bir dergi çıkmaya başlamıştı, orda bizimle ilgili “Anadolu Rock yapmaya başlamışlar, satılmışlar, zaten mankenlerle birlikteler” gibi haberler çıktı ama şimdi aradan yıllar geçince aynı insanlar “Vay be, çok iyiymiş!” diyorlar. Hatta en iyi albümümüz olduğunu söylüyorlar.

Balacan: Pentagram, Türkiye’de bir okul gibi… Birçok başarılı müzisyen, Demir Demirkan, Ogün Sanlısoy ve Tarkan Gözübüyük gibi, müziği buradan öğrendi; burada yoğruldu. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Cenk Ünnü: Sağ olsunlar.(Gülüyor.) Aslında o zamanki şartlarda mücadele ede ede bir araya geldik, şans işte, adamlar bizden ayrıldıktan sonra başarılı oldular. Biz o insanlarla hep birlikteydik, aynı müziği dinleyip, aynı içkiyi içerdik, sonra onlar gitti başkaları geldi yerlerine... Ama hala dostuz, görüşüyoruz. Geçen gün Ogün’ün konserindeydik mesela; ama Ogün Sanlısoy’un yaptığı tarz başka, ben o tarz müzik dinlemiyorum. Yine de başarılı kendi tarzında.

Cansu: Peki, Pentagram gibi sertlikten ödün vermeyen bir gruptan ayrılıp daha popüler müziğe yönelen Demir Demirkan ve Ogün Sanlısoy hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cenk Ünnü: Ayrılma nedenimiz de buydu zaten. Onlar daha popüler hareket etmek istiyorlardı, bizimse en popüler halimiz milletin bizi Anadolu Rock yapıyor diye suçladığı dönemdi. Biz ödün veremeyiz, gidip de daha popüler bir albüm yaparak; ama Demir’in veya Ogün’ün öyle bir sorunu yoktu. Başka müzisyenlerle daha başka tarzlarda, Türkçe çalışmak istediler, başarılı da oldular zaten.

Cansu: Peki ya Akmar dönemi?

Cenk Ünnü: Asıl Akmar bir okuldu, Akmar’dan kimler geldi kimler geçti, birçok ünlü müzisyen orada yetişti aslında. Akmar’ın bitmesinin sebebi müziğin para yapmaması ve finansal olarak korsan kitabın çok büyük bir endüstriye dönüşmesiydi. Satanizm ise bunun dedikodu tarafıydı. Hala önünden geçerken içim sızlıyor, orda çok güzel günlerimiz geçti.

Balacan: Daha kişisel bir soruya geçelim. Size bir grup oluşturma şansı verilse, o gruba kimleri koyardınız? Davulda tabi ki Cenk Ünnü, peki ya diğerleri?

Cenk Ünnü: Pekala, Bass’ta Cliff Burton, gitarda çok var aklıma gelen; ama Jimi Hendrix diyeceğim; çünkü ikisi bir arada çok deli şeyler çıkabilir. Vokalde de Rob Halford olsun, Judas’tan. Klavyede ise Jon Lord. Enteresan, biraz eciş bücüş bir grup oldu sanki. (Gülüyor.)

Balacan: Son olarak, peki ya Pentagram neler yapıyor bu aralar?

Cenk Ünnü: En son Ekim’de Unirockfest’te konser verdik. Biraz konserlere ara vermeyi düşünüyoruz. 2010’da yeni bir proje var kafamızda, ona yöneleceğiz. Bir de albüm fikri var; ama piyasanın durgun ve kötü olduğu bir dönemdeyiz. Belki single da olabilir bu sebepten. Bir de DVD çıkartma projemiz var. İmkânlar dâhilinde bunları yapmaya çalışacağız.

Share This
Subscribe Here

1 yorum:

snw on 9/1/10 6:57 ÖS dedi ki...

Sıkı söyleşi.

Cenk Ünnü'ye Avaz adına buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.

Avaz sizi seviyor.

 
Avaz Avaz Dergisi

izliyorlardı

Avaz Avaz Copyright © 2011 BeMagazine Blogger Template is Designed by Blogger Template
In Collaboration with fifa