17 Nisan 2010 Cumartesi

Röportaj: Vera


Son dönemin yıldızı parlayan grubu Vera ile son EP'leri Fotoğraflarda ertesinde harika bir röportaj gerçekleştirdik.  






Vera, Arel Koray Nalbant, Birsan Murat Türkan, Canberk Karademir ve Mustafa Şarbak'tan oluşuyor. İki yıl önce çıkardıkları ilk EP'leriyle hatırı sayılır bir hayran kitlesine sahip olan grubun yeni şarkıları merakla bekleniyordu ve sonunda yeni EP'leri çıktı: Vera Fotoğraflarda! Lafı uzatmadan, 19 Nisan'da Dogzstar'da verecekleri lansman konserini kesinlikle kaçırmamanızı önerir, keyifli okumalar dileriz.

Büşra: Vera kimdir? Nasıl kuruldu? En baştan başlayalım...

Arel Koray Nalbant: Biz Denizli’de, lisedeyken çalmaya başladık. Çok ciddi bir oluşum değildi o zamanlar. Bir alt dönem geldi okula, Mustafa gruba katıldı. Sonra 3-5 eleman değişikliği oldu, Canberk geldi ve lisede toplandık. Daha o zamanlarda ergen ergen kaydetmeye başladık şarkılarımızı. Güzel tepkiler aldık, biz de devam ettik. Denizli’de çok fazla konser fırsatı olmadığı için daha çok kayıt yapıyorduk. Orada Zafer Atalay’ın güzel bir stüdyosu vardı. Devamlı kaydediyorduk. Öyle başladık, sonra İstanbul’a geldik hep beraber, sonrasında bir iki eleman değişikliği daha oldu. Bu şekilde İstanbul’da devam ediyoruz şimdilik.

Büşra: Peki eleman değişiklikleri grubun yapısında neyi değiştirdi?

Canberk Karademir: Götürüsü de oldu, getirisi de oldu. Tarzımız daha çok oturdu bence eleman değişiklikleriyle.

Koray: Farklı tarzlar, farklı kafalar işin içine girdikçe müzik başka yerlere gidiyor. Dünyacan (Yılmaz) ayrıldı, yerine Birsan girdi. Dünyacan başka kafalardaydı, Birsan başka bir kafada. Grup da o yönde değişiyor doğal olarak.

Berhan: Grup müzikal olarak nerelerden geçti peki?

Koray: Lisede grup ilk kurulduğunda şu anki tarzımıza yakın bir müzik yapıyorduk aslında. O aralar çoğu liseli grubun dinlediği şeyleri dinliyorduk. Mor ve ötesi, Duman, Kurban… Bunlar yeni yeni popüler olmaya başlamıştı. Incubus’u takip ediyorduk, ta ortaokuldan beri Nirvana dinleme durumum vardı -ki Mustafa hiç sevmez, mesela. Sonra üniversiteye geldik. Ben diğerlerinden bir yaş büyük olduğum için bir sene erken geldim tabii.

Büşra: Bir sene ara verdiniz o zaman.

Koray: Tabii, bir yıl bir ara verdik. Biraz da stresli bir dönemdi o dönem. Ben ilk defa İstanbul’a gelmişim, tek başımayım. Aileni, 17-18 senedir birlikte olduğun insanların hepsini arkanda bıraktın ve yeni bir dünyaya adım attın resmen. Öte yandan diğerleri ÖSS’ye hazırlanıyorlar, onların da kendilerine göre bir takım sorunları var... Bütün bunlardan sonra geldiler İstanbul’a, çalmaya başladık ve o zaman ortaya gürültülü şeyler çıkmaya başladı. O esnada Mustafa Guns N’ Roses dinlemeye başlamıştı, Alice In Chains durumları da vardı. Daha çok 80’ler sonu 90’lar başı müziklere kulak aşinalığı olarak kaymaya başlamıştık.

Canberk: Tabii ben hep şikayetçiydim bu durumdan.

Koray: Evet o dönem Canberk devamlı şikayetçiydi. Sonra baktık, İstanbul’da rock adı altında yapılan çok şey var. Ama bizim o dönemki kafamız saf rock yapmaktı. Bütün diğer etkileşimlerden arınmış olarak rock neyse onu yapalım dedik. Gitarlar böyle sert, cayır cayır.. vokal aynen öyle. Bu şekilde bir müzik yapıyorduk. 1-1.5 yıl bu şekilde takıldık. İlk zamanlar enerjik bir sahnemiz olduğu için seyircimiz vardı ama daha sonra artık o kadar sert hissetmemeye başladık. Ve gerçekten bestelerimizi de ön plana çıkarmamız gerektiğini düşündük. Konserde 2 beste çalacağımıza 5 beste çalmaya başladık ve zamanla besteler o repertuarın içinde sırıtmaya başladı. Çünkü besteler o ruha çok uygun değildi. Gelen insanlar da coverlardan çok besteleri seviyorlardı. Besteleri ön plana çıkarmaya başladık, yaptığımız coverların biraz daha bilinir olmasına önem vermeye başladık. Çünkü Türkiye’deki rock geçmişine baktığında aslında çok da bir şey görmüyorsun, gerek yıl gerek oturmuşluk, birikim olarak. Bu yaz mesela Mustafa’yla Amerika’ya gittik. İki farklı eyalete gittik ve ikisinde de gencinden yaşlısına herkes Bon Jovi çaldığı zaman söylüyor. Öyle bir kafa var orada. Eminim İngiltere’de de vardır aynı durum. Hani rock biliniyor. Türkiye’de bunlar bilinmiyor. Sen çıkıp en baba rock şarkısını çaldığında bile “Adamlar şahane çaldı ama ne çaldı acaba?” durumu oluyor. Bu da konserlerde seyirciyle iletişim konusunda bir kopukluk olmasına sebep oluyor. Bunun önüne geçmek için Türkiye’de de popüler olabilmiş ve bizim de sevdiğimiz şarkıları repertuara kattık Bu sırada besteleri de arttırıp bir denge tutturduk. Ardından Birsan gruba katıldı. Oturduk bir toplantı yaptık, dedik “Hedefimiz, beklentimiz ne? Biz neyi iyi yapıyoruz?” Besteyi iyi yapıyoruz. O zaman o şekilde devam etmek lazım diye düşündük ve galiba doğru kararı vermişiz. Gerek dinleyicilerden gerek profesyonel insanlardan gelen tepkilerden bunu anlıyoruz. İyi ki de bu kararı vermişiz.

Berhan: Tarzınızdan da bahsetmişken, Vera tarzını, müziğini nasıl görüyor? Hiç Vera dinlememiş birine vereceğiniz Vera’nın müziği cevabı ne olur? Kafasında nasıl bir Vera müziği imajı oluşturursunuz?

Koray: Valla Myspace’te grubun tarzına alternative rock yazıyor ama o tabii çok açık bir tabir. Rock tabanlı müzik yapıyoruz, yaparken de kendimizi çok sınırlamamaya gayret ediyoruz. İçten diyebilirim. Rock tabanlı içten müzik yapmaya çalışıyoruz. O şarkılarda bahsettiğimiz hikayeler kurgu değil. Onların hepsi ya yaşadığımız ya da çok etkilendiğimiz şeyler. “Ben bu konuda bir şarkı yazmalıyım. Böyle bir adam olsun o zaman.” gibi bir kafa yok.

Birsan Murat Türkan: Bence Vera Vera'ya benziyor. Genelde benzer tarzda şeyler pek dinlemediğim için tam bilemiyor olabilirim, eminim vardır benzer şeyler ama bence Vera Vera’ya benziyor. Keyifli her şeyden önce. Koray'ın dediği gibi içten, sıcak… Koray “İnan Bana”yı bana ilk dinlettiğinde, akustik bir kayıt vardı. Normalde çevremizde çok fazla müzisyen var ve sürekli birimizden bir şeyler gelir haliyle. Çok beğendim. Bir daha çaldı, bir daha çaldı. 7-8 defa dinledim herhalde onu. “Çok güzel olmuş” dedim. “Zaten gerçi kim ne gönderse çok güzel olmuş, çok müthiş bu” falan denir, klişe yani. Ama o gerçekten çok güzeldi. Shuffle'a attım şarkıyı. İşte derse gitmek için yürürken, arkadan güneş geliyor, kulaklıklar var. Gerçekten veriyor yani hissi. Ben mesela Mor ve Ötesi dinlerken öyle bir şey hissetmedim bu zamana kadar. O yüzden rahat, keyifli benim için.

Koray: Fotoğraflarda EP'sinde tarzı neredeyse tamamıyla yansıtabildik diyebilirim. Şarkılara dikkat ederseniz şöyle bir özellikleri var: Bir film müziği, bir soundtrack olayı söz konusu. Şarkıyı al, bir filme koy, gider. İşte filmdeki çocuk sensin, şarkıyı dinleyen çocuk da sensin. O kafa yani. Şarkıyı dinlerken kendini bir film karesinde hissedebilirsin.

Berhan: Peki “Vera için çok sert” dediniz ya, onun uymamasının nedeni ne? Başka neler uymaz, neler uyar Vera’ya?

Koray: Öyle sınırlar yok. Sert şarkılar da olabilir. Rüya Sineması var mesela bayağı sert bir şarkıydı ama o şarkıya uyuyordu yani o sertlik. Ama mesela Sen ve Ben çok sert olmamalıydı yani. O kadar sert olmamalı şarkıların bütünü. Arada tabii o sertliği isteyen şarkılar olur muhakkak ama bir tarz oturtmak için genelini belli bir sounda sokmak lazım. Sonra istisnalar olacak tabii onlar keyifli yanları.

Büşra: Neden o kadar sert “olmamalı” peki şarkılarınız?

Koray: Öyle çünkü o kadar sert değil bestelerin özü, teması.
 
Büşra: İnsanların yaptığı müziği anlatması açısından bazı referans noktaları bulması çok faydalı oluyor.  Siz nelerden etkileniyorsunuz? Yaptığınız şey nereye denk düşüyor?

Koray: Kendi hayatımdan etkileniyorum herhalde söz yazarken. Edebiyattan etkilendiğimizi de söyleyebilirim. Zaten grubun ismi de Nazım Hikmet’in son karısının adı Vera Tulyakova’dan.. Gerçi sadece o değil Pink Floyd’un Vera şarkısına ismini veren Vera Lynn de var. Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sına bir şarkı yazdık. Harika bir kitap olduğunu düşünüyorum açıkçası. 2006’da yazdık. Doğru zamanı bekledik diyeyim, 2009’da yayınladık. Nazım Hikmet’in Vera’ya adlı şiirine bir beste yaptık. Henüz yayınlamadığımız Nazım Hikmet’in bir şiirine yaptığımız bir beste daha var. Etkilendiğim filmlere soundtrack düşünüp kafamda bir şeyler yazdığım şarkılar var belki onları da kullanırız ilerde.

Büşra: Hangi filmler?

Koray: Onları şarkıları yayınlayınca söyleyelim artık. Kitaplarda ve filmlerde anlatılan hikayelerdeki karakterlerin yerine kendimizi koymayı ya da hakikaten onu yaşıyormuş gibi hissetmeyi seviyoruz. O şekilde şarkı yazarız genel olarak. Sen düşünmez misin? Buradan yürürken müzik dinliyorsun bir yandan “Aynı klip çekiyormuş gibi” filan diye... Böyle çıkıyor. Okuduğumuz izlediğimiz, duyduğumuz şeylerle paralel çıkıyo. Onun dışında müzik konusunda enstrümanlarda herkes kendi dinlediğinden etkileniyor. Birsan mesela.. Birsancım ne dinliyorsun?

Birsan: Black müzik dinliyorum genelde. R&B, soul, jazz tabanlı şeyler. Rock dinlemiyorum mesela..

Koray: Herkesin dinlediği bambaşka şeyler var. Onları belli potada eritmeye gayret ediyoruz. Çünkü grup sound’u böyle çıkar. Bir adamın dinlediği ve sevdiği tarz yapılırsa o solo çalışma olur, arkadaki de orkestra olmuş olur. Yaptığımız şeyin nereye denk düştüğüne gelirsek, şu anda Türkiye’de aynı tarzda müzik yaptığımız gruplar tabii ki mevcut. Mor ve Ötesi’ne tarzımız benzetilebilir. Onun dışında bizim beğendiğimiz ve etkilendiğimizi düşündüğümüz Redd var. Şarkı yazarken etkilendiğimiz gruplar dönem dönem değişiyor. Şu an için Mustafa’nın önerisiyle John Mayer dinliyoruz. Ben kişisel olarak Maroon 5 ve The Killers dinliyorum ama geçmiş döneme baktığında Incubus var, Def Leppard var, Radiohead var. Böyle bayağı geniş bir skala. Tam ne olarak nitelendirebiliyorsun derseniz Türkiye’den Redd diyebilirim, yurt dışından John Mayer diyebilirim, Maroon 5 diyebilirim. Red Hot Chili Peppers’ı severiz. Çok yansıttığımızı düşünmüyorum ama illa ki bir şekilde etkileşim olmuştur bir yerlerde. Mesela Birsan’ın gruba getirdiği bir güzellik oldu Jason Mraz. Ona da bayağı takmış vaziyetteyiz şu sıralar. Bunları referans olarak gösterebilirim ama bunları örnek göstermem onlara tamamen bağlı kaldığımızı göstermez çünkü gerçekten çok fazla farklı tarzlar dinliyoruz.

Berhan: Biraz da grup ismi verirsek bağlıymışız hissi uyandırırız tereddüdü var sanırım kafanızda.

Koray: Bağlıymışız gibi hissetmek istemiyoruz çünkü eğer öyle hissedersek kendimizi sınırlamış olacağız. Tabii ki etkilendiğimiz müzisyenler var. Çünkü etkilendiğimiz müzisyenlerin de etkilendiği müzisyenler var. Bu böyle devam ediyor. Ama işte kendimizi onlara bağlı hissedersek kendimizi küçük bir kutunun içine sokmuş olacağız. O zaman özgürleşemeyeceğiz.

Büşra: Bütün elemanlar kendi müziğini katıyor dediniz. Dinleyicilerden aldığınız tepkiler ve geri dönüşler de müziğin yönünü belirliyor mu?

Koray: Dikkate alıyoruz ama çok da odağa koymuyoruz. Çok da odağa koymamamız gerekiyor zaten. Dikkate alıyoruz,  sonuçta belli bir piyasa var ve o piyasada var olmak gerekiyor. Gerçi artık var olmanın başka yolları da var, özellikle internet bu konuda çok büyük adımlar atmamıza yardımcı oluyor ancak yine de dinleyici kitlesini önemsemek lazım. Sonuçta 4 kişi kendisi için çalmıyor. Çaldığınız şeyleri insanlarla paylaşmanız lazım. Öte yandan odağa koyarsak da özgünlüğümüzü yitiririz.

                                                                                                       
Berhan: Peki mesela Birsan, sen rock dinlemediğinden bahsettin ya..

Koray: Dinlemiyorum diyor da Yavuz Çetin Project’te de çatır çatır çaldı yani…

Berhan: Orası öyle de hani ondan bağımsız olarak Vera’nın yaptığı müzikte senin sevmediğin, kişisel olarak, gruptan bağımsız bir şekilde değiştirmek istediğin bir şeyler var mı?

Birsan: Ben gireli çok fazla olmadı. Önceden özellikle benim için bayağı sert bir müzik yapıyorlardı. O zaman zaten Koray’la konuşuyorduk.

Koray: Ama o zaman zaten çok enteresan bir dönemdi. “Biz rock grubuyuz saf rock yapacağız.” diyoruz. Birsan’ın bir grubu var, onlar sadece funk çalıyor. Daha çok “Biz bucuyuz, bunu yapacağız” kafasındaydık. Ondan sıyrıldık aslında o güzel oldu. Showband de aslında o kafadan sıyrılma konusunda çok faydalı oldu.

Birsan: Koray'la en başından beri tanışıyoruz, üniversiteye geldiğimizden beri.  Ben henüz ekipte değilken gerçekten ağır çalıyorlardı. Ben de sert müzik dinlemedim hayatımda çok fazla. Muhtemelen Yavuz Çetin Project’de müzikal sertlik anlamında yaptığım en ağır işlerden biriydi. Ben girmeden önceki Vera yavaş yavaş bu kafalardan çıkıyordu. Zaten devamlı görüşüyorduk Koray'la, yurtta odalarımız yan yanaydı, evlerimiz şu an karşılıklı. Showband'in bu değişimde bize çok büyük katkısı oldu. Müzik piyasasının içinde olduğu durum da etkili oldu. Eskiden İstanbul'da efsanevi rock barları, grupları varken şimdi ne öyle mekan ne de grup kaldı. Sektör olduğu gibi yumuşadığı için haliyle istemli ya da istemsiz Vera da, biz de yumuşadık.

Berhan: Peki senin ilerisi için Vera’yı değiştirmek, müziğini farklılaştırmak için kafanda olan bir şeyler var mı?

Birsan: Önceden de konuşuyorduk hep zaten. Eskiden “Şöyle yapsanız abi?” diyordum şimdi “Şöyle yapalım abi!” diyorum. Uykuluyken güzel bir örnek mesela. Ben çok seviyordum şarkıyı. Çok keyifli diyordum.

Koray: Bizim 5 yıldır çalmamamızın verdiği bir tedirginlik vardı üstümüzde. Biz şarkıyı yeniden kaydedersek şarkının saflığını, güzelliğini bozar mıyız acaba diyorduk. Eski halini de yayınlayamazsın, o zamanlar çocuksun. Şimdi yaş 22 o zaman 16. O şarkıyı tekrar kaydetmezsek yayınlayamayacaktık, kaydedersek de şarkıya aidiyet duygumuz kaybolur mu acaba diye devamlı bir tedirginlik vardı. Ama olmadı, o tedirginliği atmamız konusunda -özellikle benim üstümdeki- Birsan ve Canberk çok yardımcı oldular. İyi ki de kaydetmişiz yani. Eski halini değil bu halini dinliyorum ben, güzel. Eski halini dinleyemeyeceksiniz tabii siz hiç (gülümsüyor). Ayrıca Birsan grubu değiştirdi zaten. O konuda bir şüphe yok yani. Adam zaten oturaklı bas gitar çalıyor. Onunla grup da daha oturaklı bir hale geldi.

Berhan: Peki müzik piyasasıyla ilgili konuşalım mı biraz? O konuda ne düşünüyorsunuz?

Mustafa Şarbak: İnternet işlerini sevmedim ben, yahu. Herkes siteyi yapıyor, koyuyor şarkısını, eşine dostuna çektiriyor bir klip... Açıp bakıyorsun diyorsun “Herhalde bu bir sürü yerde konserler filan vermiştir.” ama bir bakıyorsun yok öyle bir şey.  Herkes o raddeye getirdi yani artık.

Koray: Mustafa’nın o konuda dediği doğru aslında ya... internet bazı şeyleri çok kolaylaştırdı ama olmaması gereken şeyleri de getirdi yanında.

Mustafa: İşi ucuzlaştırdı.

Koray: Evet doğru, ucuzlaştırdı. Mesela Myspace’te bir adam var adını hatırlamıyorum şu an ama profilinde “İki buçuk milyon hitli sayfa satılır.” yazıyor. Atıyorum 50 lira. Öyle bir kafa var yani. Birine Myspace dizaynını yaptırıyorsun, alıyorsun iki buçuk milyon hitli bir sayfa, tanıdığın varsa eşe dosta bir klip çektiriyorsun. Ama yok, içi boş.

Büşra: Ama bir yerlere gelmek için çok iyi bir fırsat değil mi?

Koray: Kullanması gereken insanlar, kullanmasına değecek olan insanlar kullanıp bir yerlere gelebilirse ne güzel. Bizim için de öyle olur, inşallah. Ama internet dışındaki piyasayı düşünürsek, oradaki insanlarla da irtibat halindeyiz. Profesyonel müzisyenlerle, prodüktörlerle vesaire.  Her çalışmamızı zaten işine saygı duyan ve başarılı olduğunu düşündüğümüz müzisyenlere yolluyoruz. “Böyle bir şey yaptık. Ne düşünüyorsunuz bunun hakkında? Ne tür önerilerde bulunabilirsiniz?” diye soruyoruz. Onlar önerilerini sunuyorlar. Onları düşünüyoruz, değerlendirmemiz gerekenler varsa değerlendiriyoruz.

Berhan: Vera gibi yeni grupların internet dünyasına böyle mesafeli yaklaşması pek alışık olduğumuz bir şey değil.

Koray: Mesafeli değiliz aslında. Nasıl mesafeli yaklaşabiliriz ki? Artık bütün dünya internete taşınıyor zaten.

Berhan: Peki siz hem internet piyasası hem de klasik piyasanın şartlarını düşündüğünüzde hangisini tercih edeceksiniz kendinizi duyurmak için? Sizin değerinizi olduğunuzdan düşük gösterdiğini mi düşünüyorsunuz internet dünyasının?

Koray: Bizi o duruma soktuğunu düşünmüyoruz ama bizi o durumda olan grupların bulunduğu bir havuza attığını düşünüyoruz. O havuzdan yukarılara çıkmak da yine bizim elimizde. Bu fırsatları insanlar nasıl kullanıyorsa biz de sonuna kadar tabii ki kullanacağız. Az önce de söylediğim gibi artık bütün dünya internete taşındı zaten. Nasıl gazeteleri, dizileri internetten takip ediyorsak bu da aynı kafa.

Büşra: EP'ye gelirsek oluşum sürecinden, şarkıların hikayelerinden bahsedebilir misiniz?

Koray: EP'nin oluşum süreci bayağı uzun sürdü. Mesela fikir kafamızda ilk oluşmaya başladığında Birsan grupta değildi. (gülüşmeler) Öyle uzun sürdü yani. 6 ay kadar kafamızdaydı bunu yapmak. Ama kayıtlara işte iki-üç ay önce başladık, Mart civarı bitirdik. 11 Mart'ta da yayınladık. EP'de iki tane eski şarkı var iki de onlara nazaran yeni sayılabilecek şarkı var. Eskiler “Uykuluyken” ve “Sen ve Ben”. “Uykuluyken” lisede yazılmıştı, 2005 gibi, diğeri de 2007'de kaydedildi. Mustafa ile birlikte oluşturduğumuz bir şarkıydı Uykuluyken. Sahnede de hiç çalmamıştık, sadece kaydetmiştik ve öyle duruyordu. Bir daha değerlendirmek gerektiğine karar verdik, güzel şarkıydı, çalalım istiyorduk. Birsan'ın da çok ısrarı oldu bu konuda. Canberk'in de yıllardır istediği bir şarkıydı.

Büşra: Neden yeniden kaydettiğinizin cevabını da almış oluyoruz sanırım.

Koray: Tam değil aslında. İlk kayıt çok profesyonel değildi. İlk başta biraz önce yerin dibine batırdığımız internet sayesinde o şarkı altı ay- bir yıl gibi dolandı. Daha sonra çalmadık, tarz değişiyordu, biz büyüyorduk, bizimle birlikte grup değişiyordu. Uymadı o dönem repartuara.

Berhan: Peki neden “Fotoğraflarda”?

Koray: Menajerimiz Can Bilgin'den geldi açıkçası. Düşünüyorduk, benim aklıma “Fotoğraflar” gelmişti. O da “-da” ekini ekledi ve “Fotoğraflarda” oldu. Neden peki “Fotoğraflarda”? Çünkü fotoğraflar eskiyi anlatır. Eski günlere bakarsın, “Ben 17 yaşımda böyleymişim” gibi. Sevdiklerin vardır. İnsanlar devamlı gülümserler. Kötü bir şeyin fotoğrafı çekilmez. Dört şarkıdan en yenisi beş ay önce yazılmıştı, o yüzden böyle koyduk adını. Güzel oldu bir de; “Vera-Fotoğraflarda”

Büşra: Peki bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz?

Koray: Nisan'da bir konserimiz olacak. Çünkü bizim bir de Birsan'la Showband çalışmalarımız var. Onun gösterileri olacak. Nisan dolu yani. 19 Nisan'da Dogzstar'da Makrodalga ile birlikte çıkacağımız Fotoğraflarda'nın lansmanı var. Mayıs'ta biraz daha sık konser veririz sanırım. Ondan sonra da kafamızda Haziran civarı bir ya da iki şarkılık cover olabilir, yeni besteler olabilir, bir şeyler kaydedip dinleyicilerimize sunmak gibi bir fikir var.

Berhan: Video çekilecek mi?

Koray: Çekilecek. Zamanı belli değil henüz. Bilgi Üniversitesi'nden sinema televizyon okuyan bir arkadaşımızla iletişim halindeyiz. İsmini vermeyelim de sürpriz olsun. Senaryo üzerinde konuşuyoruz.

Berhan: Konserler nasıl olacak? Ne gibi beklentileriniz var?

Koray: Konserde, bestelerin tamamını çalacağız. Fotoğraflarda’da çalınan dört şarkının dördünü de çalacağız. 2005’te kaydettiğimiz şarkılardan bir iki tane çalarız, Sadece ep’sinden çalacağız, Kürk Mantolu Madonna’yı zaten çalarız. 3-4 tane cover çalacağız. Repertuar bu şekilde gelişecek. Beste ağırlıklı… Zaten oraya gelen insanlar Vera’yı dinlemek için geliyor olacaklar. Ayrıca konsere gelenlere böyle bir hatıra olarak Fotoğraflarda ep’sini CD halinde hediye etmeyi düşünüyoruz.  Konserde de güzel bi sound olsun, seyirciyle etkileşim iyi olsun.. Bu şarkıların başına da Kürk Mantolu Madonna ya da Sen ve Ben’in ve diğer şarkılarımızın da aslında başına gelenlerin aynıları gelsin istiyoruz.  İnsanlar bilsin, ezbere söylesin filan..

Büşra: Bu konserlerin çok büyük geri dönüşleri oluyor mu? Yoksa sadece dinleyenler, takipçiler mi geliyor?

Koray: Konserlerin her şekilde geri dönüşü oluyor zaten. Hani dinleyiciyle kurulan en güzel iletişim bence. Evet, kayıtlar daha çok insana ulaşabiliyor tabii ama konser daha bir içten. Sen sahnedesin, ter döküyorsun. O konseri dinleyiciyle birlikte gerçekleştiriyorsun aslında.

Büşra: Dinleyenlerden en çok neyi duymak hoşunuza gidiyor? Gelen tepkilerden hangileri sizi mutlu ediyor?

Canberk: Gerçekçi olunca mutlu oluyorum ben. Sonuçta herkes “Aa iyi olmuş” der ama önemli olan gerçek olduğunu hissetmek.

Koray: “İyi olmuş” diyen çok ama işte “Şu şarkı güzel, şarkının şurası güzel” şeklindeki yorumlar daha mutlu ediyor. Olumsuz eleştiriler de güzel. Hatalarımızı görüyoruz ya da “Yanlış düşünüyor, hata falan yok” diyoruz. Önemli olan yorumların gerçekçi olması.

Berhan: Olumsuz eleştirilere gelmişken, Vera konusundaki en önemli eleştirilerden biri Türkiye'deki alışılmış rock kalıplarına uygun, yeni bir şey denemeden müzik yapması. Yaratıcılığınız daha fazlasına imkan sağlarken, kendinizi çok daha farklı sunabilecekken neden yapılmışın üstünden gitmeyi tercih ediyorsunuz?

Koray: Türkiye'deki piyasaya, yapılan rock müziğin tarih aralığına baktığında birçok şeyin cevabını görürsün aslında. Rock müzik, rock müziğin altyapısı Türkiye'de ne zaman var olmaya başladı? Bunlar yurt dışında ne zaman başladı? Yurt dışında yaratıcılığını sınırlamayan grupların -hepimiz öyle gruplar dinliyoruz zaten- bulundukları ülkedeki dinleyici kitlesi ne arıyor, Türkiye'deki dinleyici kitlesi ne arıyor, bekliyor ona bakmalı. Biz de biliyoruz, kalıpların dışına çıkalım, kendimizi özgür bırakalım, farklı şeyler deneyelim, şarkı söylemeyelim mesela. Bir şarkıda da hiçbir şey çalmayalım mesela (gülüşmeler) Her şeyi yapabiliriz ama niye yapmıyoruz, niye sınırlıyoruz kendimizi? Aslında kendimizi tam olarak sınırlamıyoruz, yalnızca o farkı şeyleri şarkıların belirli kısımlarına ufak ufak yerleştiriyoruz. Böylece hem kendimiz daha özgür kılmış, tatmin etmiş oluyoruz, hem de seyirciyle daha fazla iletişim halinde bulunabiliyoruz. Dinleyici kitlesinden kaynaklanıyor yani bu, bizden değil.

Berhan: Vera'yı ilerde rock müzikte alışıldığı üzere daha protest bir şekilde görecek miyiz?

Koray: Hepimizin Türkiye'nin ve dünyanın, ekonomik, siyasi, sosyal sorunlarına karşı bir duruşumuz var elbette. Aramızda devamlı tartıştığımız şeyler, böyle yazılmış şarkılarımız da var ama sosyal mesajlar içeren şarkıların hiç birini Fotoğraflarda'ya koymadık. Çünkü Fotoğraflarda'nın konsepti daha içe dönük, geçmişe dönük, insanın kendi geçmişini irdeleyen, daha duygusal şarkılardan oluşuyordu. O dört şarkının yanına bir tane de “kahrolsun militarizm” koysaydık iğreti olacaktı. Fotoğraflarda'da öyle bir duruşa yer yoktu ama ileriki kayıtlarımızda böyle şeyler olacak.

Büşra: Bu tarz şeylerin ifade edilmesinin kesinlikle gerekli olduğunu mu düşünüyorsunuz peki?

Koray: Böyle bir şey ifade edilmesi gerekiyor kesinlikle diye bir düşüncem yok. Gene aynı muhabbet, şarkıyı yazarken nereden yola çıkıyorsun: kitaplar, filmler, kendin... Bunlarda yalnız aşk meşk yok, o konular da var. Üstelik bunlar aslında çok daha ağırlıklı var.

Berhan: Denizli'den liseyi bitirip geldikten sonra Boğaziçi'nin, Taşoda'nın, BÜMK'ün size neler kattığını düşünüyorsunuz? Neler değişti Vera'da?

Koray: Zaten Birsan'la ilk çaldığımız grup Yavuz Çetin Project'ti. Taşoda Konserleri'nde çaldık. Birsan'la ilk defa öyle sahne aldık. Taşoda'da çalışıyoruz Vera olarak. Mutluyuz, iyi imkanlar sağlayan bir yer Taşoda. Giriyoruz istediğimiz kadar çalışıp çıkıyoruz. Ev gibi bir yer. Oturuyorsun içerde, istediğin zaman çalıyorsun, istediğinde molanı verip sohbet edebiliyorsun. Gerçekten ev gibi yani…

Büşra: Taşoda, BÜMK demişken Showband'den de bahsedelim biraz.

Koray: Showband müzikal bir şov. Dans, orkestra, vokal, drama... Belirli bir hikaye anlatılıyor. Dışarıdan birçok türden seçilen şarkılar ve bu yıl benim iki bestem yer alıyor. Senaryosunu Cem Berk Aydın yazdı. Showband'in repertuarında pop da var, rock da var, funk da var. Ben mesela hiç bilmediğim şarkıları Showband sayesinde öğrendim. Hiç bilmediğim tarzları öğrendim. Dear Hunter diye bir grup biliyor muydun Birsan sen?

Birsan: Yok yani orada öğrendim.

Koray: Showband tecrübesi müziğe daha bütünüyle bakmamızı sağladı. Daha “Ben” kafasından “Orkestra” kafasına doğru… Prodüktör gözüyle bakmak gibi biraz daha. Normalde bir rock grubunun formatı iki gitar, bir bas, bir davuldur. İşte gitarlardan biri ritim verirken, diğeri riff yapar solo atar vesaire. Ondan çıkıyor olay. Konserlerde Aydın perküsyon çalıyor, Onur Gülen klavye çalıyor, bazı konserlerde Uluç Büyükbeşe saksafonla bize katkı sağlıyor. Showband'in davulcusu Semih Gönder de mixi ve masteringi yaptı. Biraz daha orkestra gibi, biraz daha bütün bakmaya başladık müziğe. Bu prodüktör kafası Birsan'ın bize aşıladığı R&B, funk, zaman zaman pop -pop bütünüyle var da zaman zaman pop aşıladı bu adam bize- gibi müziklerde de fazlasıyla mevcut. Bunların tamamı enstrümana hakimiyetten ziyade şarkının bütününe bakmaya dayalı. Fotoğraflarda'da da bu bütüne bakma mevzusu aslında söz konusu bana kalırsa. Biraz daha “See the big picture” dediğimiz olaylara girdik aslında.

Berhan: Showband'den bahsetmişken grup elemanlarının dahil olduğu diğer projeler neler?

Birsan: Şu an Vera, Showband, Canberk'le üç-dört aydır çaldığım Popcore var bir de Yavuz Çetin Project var. Orada da Koray'la en başından beri birlikteyiz, orada tanıştık zaten.

Mustafa: Vera'da çalıyorum. Onun dışında caz armoni gitar çalıyorum.

Canberk: Vera'yla Popcore'da çalıyorum şu an.

Koray: Benim de Vera, Showband ve Yavuz Çetin Project var.

Sözün sonunda artık müzik gerek! 

Vera'nın yeni şarkılarını dinlemek istiyorsanız:
myspace.com/veraistanbul 







Share This
Subscribe Here

0 yorum:

 
Avaz Avaz Dergisi

izliyorlardı

Avaz Avaz Copyright © 2011 BeMagazine Blogger Template is Designed by Blogger Template
In Collaboration with fifa